Anayasa Mahkemesi'nin işi kolay değil.
Neticede "Hukuk" farklı bakış açılarına göre eğilip biçilen bir olgu. "10 Emir"de listelenen suçlar bile zemine ve zamana göre suç olmaktan çıkmıyor mu sonuçta?
Hatırlayın bizdeki "Zina suç olsun mu olmasın mı" tartışmasını...
Bir de modalık (veya konjonktürel) suçlar var ki, hukukun üstünlüğü kavramı bunlar yüzünden yerlerde sürünürler.
Türkiye'nin Merkez Bankası'ndaki döviz rezervleri tükendiğinde bir Milli Korunma Kanunu çıkartılarak, ithal mallarını pahalı satmak bile hapislik suç fiili ilan edilmemiş miydi?
Tabii bu tür durumlar sadece ceza hukuku için söz konusu değil.
Mesela Anayasa'nın aynı hükmü ile bir dönemde belirli sayı yeterliliğine dayanarak cumhurbaşkanı seçebilirsiniz, başka bir dönemde ise başka bir yeterli sayı aranır.
Buna da "Anayasa hukukunun uygulanması" denilir.
Bütün bunlar kanunların yorumlanması ve yargının yetkisi benzeri meseleleri gündene getirir.
Egemenlik yargının mı?
Medeni Kanunumuzun 1'inci maddesinde bu mesele şöyle formüle edilmiştir:
-Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hâkim, örf ve âdet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir. Hâkim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.
Yukarıda belirlenen kurallar anayasa yargıçlarının da izleyecekleri yola ışık tutar.
Yani kanunda uygulanacak hüküm olsa da, örf ve âdet hukuku belirli yolları gösterse de hâkimin bunları yok sayıp, kendisini kanun koyucu konumunda görmesi durumunda egemenlik ulusun değil yargının olur.
Yargı yasamanın yerine geçer.
Şimdi önümüzde yargının bir kez daha ateşle imtihanı var.
Mesela yasalaşmamış ve referanduma giden bir Anayasa değişikliğine Anayasa Mahkemesi bakabilir mi?
Bu değişikliğin gerçekleştirildiği TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu şöyle diyor:
Türk milleti adına
"-Anayasa Mahkemesi referanduma giden bir metne bakamaz. Ne başında bakabilir, ne sonunda bakabilir. Başında bakamaz çünkü henüz kanunlaşmamış aslında bu. Kabulden sonra da bakamaz çünkü, bütün şekil eksikliklerini millet gidermiş olur.
Asli yetkili o. Anayasa Mahkemesi diyor ki 'Türk milleti adına'. Türk milleti adına diyorsan, milletin bizzat kendisi karar vermişse zaten bakamazsın. O bakımdan her halükârda bu talebin daha geldiği gibi reddedilmesi gerekirdi ama maalesef Anayasa Mahkemesi, herhalde o eski yanlışlara devam edecek gibi gözüküyor."
Anayasa Mahkemesi Anayasa'da belirtildiği gibi bu metne de "Şekil" yönünden bakmaya kendisini yetkili gördü.
Ama biliyoruz ki son kararları ile Anayasa Mahkemesi "Esas"ı da "Şekil" içine aldı.
Oysa 1971 yılında yapılan değişiklikle "Anayasa Mahkemesi Anayasa değişikliklerini sadece şekil bakımından inceler ve denetler" hükmü getirildi.(m.148) "Şekil" denilince bakılması gereken noktalar "Teklif çoğunluğu var mı, kabul çoğunluğu var mı ve iki defa bu oylama işlemi yapılmış mı" olmaları gerekir.
Yanlış bir yol
Ama Prof. Kuzu bakılmanın bundan ibaret olmaması ihtimalinden endişeli.
Şöyle diyor:
"-2008'deki, halk tarafından Başörtü Kararı olarak bilinen, aslında onunla alakası olmayan karar çerçevesinde, yetkisini aşarak, Anayasa'nın da üzerine çıkarak ve rejimi koruma, kollama saiki ağır basarak, maalesef çok yanlış bir karar vererek, 1970'e geri dönmüştür Anayasa Mahkemesi. İnşallah o döndüğü yanlış yoldan çıkar bu sefer."
Evet... Bakalım bundan sonra ne olacak?