Müteveffa Çinli Komünist lider Mao "Siyaset kansız savaş, savaş ise kanlı siyasettir" demişti.
Bugün Türkiye'nin gündemindeki öncelikli madde demokratik siyaseti şiddetten, nefretten ve kandan arıtmak değil mi?
Burada en büyük sorumluluk Başbakan Erdoğan'ın omuzlarında.
Başbakan'ın taşıdığı sorumluluğun bilincinde olduğu tartışılmaz.
Son bütçe görüşmelerindeki konuşmasında "İnadına demokrasi, inadına demokratik açılım" demesi bile bunun kanıtı değil midir?
Galiba bütün mesele "Demokratik Açılım"ın içinin somut maddelerle doldurulması ve bunların "Açılımın içi boş" diyenleri de tatmin etmesi noktasında kilitleniyor.
Tabii ki Erdoğan'ın da gözetmek zorunda olduğu dengeler var.
Ama yedi yıllık başbakanlığı sırasında dengeleri ne kadar gözetirse gözetsin, dengelerdeki bazı ağırlıkları tatmin etmesinin mümkün olmadığını yaşayarak öğrendi.
Bu gerçeğin ışığında "Siyaset mümkün olanı yapmaktır" şeklindeki tanımı aşması gerektiğini de herhalde biliyor. Çünkü "mümkün olan" kavramı, herkese göre değişen bir olgudur.
Krizleri aşabilerek "Devlet adamı" rütbesini elde eden siyasetçiler ise, imkânsızı gerçekleştirenler arasından çıkarlar.
Buna karşı Erdoğan'ın mevcut krizin aşılması için yapması gerekenler listesindeki maddelerin çoğu "İmkânsızlar" kategorisine girmiyor.
Önemli bir liste
Radikal'deki makalesinde Joost Lagendijk böyle bir liste yapmıştı.
Özetleyerek aktarayım:
1- Demokratik açılımın Kürt ayağıyla devam edin. Bu, halihazırda ilan edilmiş önerileri uygulamak için gereken yasaları Meclis'e sunmak anlamına gelecektir: Yani taş atan çocukların cezalarının kaldırılması ve siyasetçilerin seçmenleriyle Kürtçe iletişim kurmasına izin verilmesi. Nihai olarak Kürtçe'nin eğitimde kullanılması kararı alıp süreci hızlandırın.
2- Demokratik açılımın Alevi ayağını en kısa zamanda neticelendirin. Durmadan ertelemek yerine, Onur Öymen ve onun Alevi toplumunda tetiklediği öfkenin ortaya çıkardığı altın fırsatı kullanın.
3- Heybeliada Ruhban Okulu'nun tekrar açılması için işleyebilir bir formül sunun. Okul Ocak'ta açılırsa, Yunanistan ve Türkiye'nin Şubat ortasından önce Kıbrıs görüşmelerinde anlaşma sağlanması için göstermesi gereken ortak çabalar üzerinde de ilave bir olumlu tesir yapacaktır.
4- Yeni bir Anayasa hazırlamaya başlayın. Mevcut olanı korumanın nelere yol açtığını herkes görüyor. Mevcut Meclis'te yeni, modern ve demokratik bir Anayasa'nın kabul edilme şansının hiç olmadığı doğru. Öyleyse bunu 2011 seçim kampanyasının köşe taşı haline getirin ve seçimler sonrasında uygulanacak değişimlerden fayda sağlayacak bütün Türkiye vatandaşlarından oy isteyin.
Geri dönüş olamaz
Lagendijk değerlendirmelerini şu sonuca bağlamıştı:
- AKP için geri dönüş falan yok. Sadece siyaseten değil, süregiden reformlara dair bütün bu açıklamaların ardından geri dönüş yok. Tümüyle seçimleri hesaba katan bir bakış açısından, şimdi geri adım atmak bütün kesimlerden oy kaybetmek anlamına gelecektir. Böyle yaparlarsa, Kürt seçmenleri, liberal seçmenleri, Alevi seçmenleri ve birçok merkez sağ seçmeni unutsunlar, çünkü bir şey için söz verip başka bir şey yapan bir partiye güvenlerini kaybedeceklerdir. Demokratik açılım AKP için hayat memat meselesidir.
Erdoğan, AK Parti'yi iktidara taşırken karşılaşacağı sorunların ağırlığını herhalde hesap etmişti.
Nitekim hem tabanını hem de kendi düşüncelerini öylesine büyük bir değişim ve gelişim zeminine oturttu ki, bu önceden düşünülmemiş bir davranış olamazdı.
Bu nedenle şimdi de ondan bazılarınca imkânsız gibi görülen ama aslında hepsi mümkün olan adımları atmasını ve "Demokrasi Açılımı"na eskisinden daha kararlı biçimde sahip çıkmasını bekliyoruz.