Biz Türklerin gündemindeki konular değişmez gibi görünseler bile, yurtta da dünyada da değişim rüzgârları fırtına şiddetinde esiyor.
Örneğin ekonomik krizin yansımaları pek çok efsaneyi çökertti.
Gelişmiş ekonomilere sahip devletler, devlet değil de şirket olsalardı, bunlar için mahkemeler iflas kararı alırlardı.
Dün de bu ülkelerden bazılarının borçlarının gayri safi milli hasılalarına olan oranlarını vermiştim Örneğin İrlanda'nın dış borçlarının gayri safi milli hasılasına oranı yüzde 1267, İsviçre'de yüzde 423, İngiltere'de yüzde 408, Hollanda'da yüzde 365, Yunanistan'da yüzde 161...
Türkiye'nin dış borç stokunun gayri safi milli hasılaya oranının yüzde 35.6 düzeyinde bulunduğunu yine hatırlatayım...
Son haberi mutlaka biliyorsunuzdur.
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu "Fitch" de dün, Türkiye'nin yabancı para cinsinden uzun vadeli kredi notunu iki derece birden artırarak BB- seviyesinden BB+'ya yükseltti. Fitch, aynı zamanda Türkiye'nin yerel para cinsinden uzun vadeli notunu BB'den BB+ seviyesine, BB olan Ülke Tavanı notunu ise BB'den BBB- seviyesine çıkardı.
Güçlü ekonomiyiz
Fitch'in bölüm başkanı Edward Parker ise global finansal krizin Türkiye'nin kredi temellerinin ve borç toleransının önceden düşünülenden daha güçlü olduğunu gösterdiğini, bunun yanı sıra global şokun Türkiye'de meydana getirdiği derin durgunluğun bir ödemeler dengesi krizi veya finansal krize yol açmadığına dikkat çekti.
Önceki şoklardan farklı olarak Türkiye'nin bu defa bir kur krizi oluşturmadan kontra mali ve parasal politikalar uygulayabilmesinin ve faizlerin tarihte ilk kez tek haneli rakamlara düşmesinin de altı çizildi.
Son global ekonomik kriz sade gelişmiş ülkelerin mali itibarlarını sarsmakla kalmadı.
Bu arada mesela AB'nin ekonomik gücünün sınırları da belli oldu.
Örneğin krizden etkilenen Doğu Avrupa'nın AB üyesi ülkeler, kurtarıcıyı Brüksel'de değil IMF'nin merkezi olan Washington'da aramaya başladılar.
Çünkü AB'nin en güçlü ekonomisi olan Almanya'dan bile onlara anlayışlı bakışlar yönelmedi.
Alman Başbakanı Merkel, kendi ülkesindeki krizi önlemekten başka bir şey düşünmediğini defalarca vurguladı.
Afganistan krizi
Sonuçta dünyanın yeni ekonomik güç ekseninin iki yıldızı Çin ile Hindistan olarak belirdi.
Türkiye de problemli ekonomiler arasından sıyrılıp, krizi en az zararla atlatan ve istikbal vaat eden ülkeler arasında yer aldı.
Bu gerçekler bizim medyatik gündemimizde fazla yer almasalar da, geleceğimizi etkileyecek önemli gelişmelerdir.
Gündemimize sadece biz doğrudan karıştığımız zaman giren konulardan biri de "Afganistan Sorunu"dur.
ABD'nin Türkiye'den ek ve muharip asker isteyeceği haberleri dolayısıyla, iki gündür bu soruna ilgi duyuyoruz.
Oysa Afganistan artık, Irak Sorunu'nun yerini almakta olan bir kriz konusudur.
ABD başkanı Obama Afganistan'a daha çok asker gönderileceğini açıklarken, 2011'de bu ülkeden çekilmek için karar aldığını da duyurdu.
Bu durumun ne tür trajik ikilemleri içerdiğini, Zaman'ın değerli dış politika yorumcusu Fikret Ertan'dan alıntılayarak hatırlatalım:
- Öyle görünüyor ki (Obama'nın açıkladığı) plan savaşı kazanmaktan çok, Amerika'nın Afgan Savaşı'ndan nasıl çıkabileceğinin unsurlarına önem veriyor.
Irak Savaşı Bush'un savaşıydı. Bu planla Afgan Savaşı da artık Obama'nın savaşı haline gelmiş bulunurken bu savaşın Obama'nın siyasi kaderine damgasını vuracağı da bugünden ortaya çıkmış oluyor.
Başbakan Erdoğan 7 Aralık'ta Beyaz Saray'da Obama ile görüşürken, muhatabının içine düştüğü açmazı herhalde bilerek, kendisinden istenenlere cevap verecektir.