Batı Avrupa kentlerinde sanat müzelerini gezerken hep aynı gerçekle karşılaşırım.
Mesela resim sanatının tarihsel gelişim sürecinde önce dini motiflerin ağır bastığını görürsünüz.
Hz. İsa'nın doğumu, çarmıha gerilmesi, melekler, havariler işlenir bu resimlerde.
Daha ileri dönemlerde kardinallerin, Floransa soylularının ve derken kralların, kraliçelerin, hanedan üyelerinin resmedildiği tablolar karşınıza çıkar.
Sonra bir dönem gelir, yeni oluşan burjuvaların portreleri de sıralanmaya başlar...
Bu sıralama servetin ve gücün kaynağının önce kiliseden, sonra da merkezi devletten çevreye kaymasının da öyküsüdür aslında.
Acaba Türkiye'de buna benzer bir servet ve güç kayması merkezden çevreye doğru gerçekleşiyor mu?
Veya çok yakın tarihlerde konuşulmaları ve yazılmaları mümkün olmayan konular, şimdi günlük haberlerde hemen her gün işleniyor.
Çok uzak bir geçmiş değil ki.
28 Şubat 1997 post-modern darbe sürecinde üç tane merkez gazetesi ve televizyonu senaryolaştırılmış haberlerle "Şeriat tehlikesi var" diye yayın yaptıkları zaman, Türkiye'de nefesler kesilirdi.
Ne değişti ki?
Aradan geçen 10-12 yılda ne oldu da, şimdi kimse "Merkez medya biziz" diyemiyor.
Eski alışkanlıklarla yapılan ısmarlama ve kışkırtıcı haberlerin balonu ise, diğer merkez medyalar tarafından hemen söndürülüyor.
Bu değişim son 10-12 yılın işi olamaz.
Kanımca birincil olay Turgut Özal'ın bilinçli olarak Organize Sanayi Bölgeleri hamlesini gerçekleştirmesidir.
Bu şekilde Anadolu kentlerinde ticaret ve sanayi sınıfı oluşmuş, eski "Eşraf" artık "İşadamı" veya "Girişimci" olmuştur.
Gidin Kayseri'ye, Malatya'ya, Gaziantep'e, Denizli'ye, Eskişehir'e...
Ne demek istediğimi görürsünüz...
Sonuçta artık TÜSİAD'ın seçkinleri kadar güçlü ve onlar kadar dünyaya açık bir "Yeni sınıf" vardır Türk sermaye sahipleri arasında.
Ankara'nın siyasetçi ve bürokrat ağırlıklı oluşumu ile İstanbul'un sermaye ve medya alaşımlı oluşumu, bu yeni sınıfın farkına geç varmıştır.
Yedi yıl geçmiş
Nasıl bazıları AK Parti'nin yedi yıldır tek başına iktidar ve Tayyip Erdoğan'ın yedi yıldır Başbakan olduğunu hâlâ intikal edemediyse, yeni sınıfın güç ve etkisi de ancak dolaylı yansımalardan anlaşılmaya çalışılıyor.
Eski güç merkezlerinin giderek etkisizleştikleri veya etkilerinin yeni güç merkezleri tarafından dengelendiği, sonuçta çok sesli medyada da görülüyor.
Tek kanallı TRT televizyonu günlerinde, reklamcılar reklamlarını yayınlatabilmek için kurum içinde adam ararlardı.
Bir de çok kanallı bugünü düşünün.
Bir başka örnek vereyim.
Türkiye'nin en büyük GSM telefon operatörü, en büyük medya grubuna reklam boykotu uygulamakta.
Buna karşı bu operatörün müşteri sayısı da, iş hacmi de artıyor.
Bu büyük değişimin siyaset ve düşünce hayatına yansımaması mümkün değildir.
Yani bu ortamda kimse "Son sözü ben söylerim" iddiasına sahip olmamalıdır.