Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

"Ne olursa olsun biz karışmayalım" denebilir mi?

New York'ta yolda yürürken birilerinin bir adamı boğazladığını görseniz bile, olaya müdahale etmeden yola devam etmeniz önerilir.
Çünkü bu arada siz de boğazlanabilirmişsiniz ve yoldan geçenler sizin felaketinizi de görmezden gelirlermiş.
Bir de ceketinizin göğüs cebinde hep bir 20 dolarlık banknot bulundurmanızı önerir New York'un yerlileri.
Gece yolda yürürken siyah veya beyaz bir ipsiz sizden para isterse, bu 20 doları verip bıçaklanmaktan kurtulurmuşsunuz.
Bu önerilerin ifade ettiği durumlar çok yoğun polisiye önlemlere rağmen suç oranının çok yüksek olduğu bir kentteki şehir efsaneleri olabilir.
Bunları kendi ülkemize, güzelim Türkiye'ye uyarladığımız zaman benzer durumlarla karşılaşmıyor muyuz?
Kendimizi bildik bileli, gündemimizden hiç düşmeyen ve kriz noktasında kilitlenmiş sorunlarımız yok mu?
Dün Zaman'da Hüseyin Gülerce bunlardan bazılarını şöyle değerlendirmişti:
- Türkiye'de üç temel sorun mu var. Sayalım: İrtica (laiklik karşıtlığı), Sünni-Alevi ayrımı ve bölücülük (Kürt sorunu). Ergenekon davasıyla öğrendiğimiz nedir?
Bunların hepsi; birtakım komplolarla, provokasyonlarla, tertiplerle, tahriklerle, zulümlerle, haksızlıklarla içimize sokulmuş yangınlardır.

İstikrarı kundakladılar
- Yangınların hiçbiri kendiliğinden çıkmadı. Hepsi kundaklamaydı. Sivas olaylarının, Maraş olaylarının, Gazi olaylarının, Alevi önderlerine suikast planlarının anlattığı budur. Aczimendi gösterilerinin, Şahin-Kalkancı müsamerelerinin, cami avlularında "şeriat isteriz" pankartlarının anlattığı budur.
- Kürt köylerinin yakılmasının, Diyarbakır 5 No'lu Askeri Cezaevi'nde 500 bin -evet beş yüz bin- insanımızın işkenceden geçirilmesinin, hapishane duvarlarındaki çığlıkların, son 20 senedeki 17 bin 560 faili meçhul cinayetin anlattığı budur...
- Türkler, Kürtler, Sünniler, Aleviler, dindarlar, laikçiler bu gerçeği kabul etmeden, oynanan oyunu fark etmeden, birbirlerini anlamaya çalışmadan, çözemeyiz bu problemleri... Kürt sorununun çözümü; Türklerin, Kürtlerin çektiği acıları, Kürtlerin de Türklerin hassasiyetlerini anlamalarından geçiyor.
Hüseyin Gülerce'nin de listelediği bu kriz konularını ve vurguladığı gerçekleri hepimiz bilmiyor muyuz?
Gelmiş geçmiş bütün iktidarlar, muvafık muhalif bütün siyasetçiler bilmiyor muydular?
Ama New York'un yerlilerinin yabancılara önerdiği gibi, bizler de sosyo-politik bilinç altımızda kendi kendimize "Bunları görmezden gelelim" demedik mi?

Görmezden gelmedik mi?
İnsanlar birbirini boğazlar, birbirine yeryüzünde cehennem azabı yaşatır, işkenceler yaparken, bunları olağan karşılayıp yola devam etmedik mi?
Şimdi özellikle dış konjonktürün zorladığı bizim de işimize gelmeleri gereken elverişli koşullar, bu sorunlara kalıcı çözümler üretilmesi ortamını yarattı.
Mehmet Ali Birand dünkü Posta'da "Tarihi Fırsat" olarak nitelediği son duruma dayanan gelişmeleri özetlerken, şöyle diyordu:
- Daha kısa bir süre öncesine kadar, Kürt Sorunu diye bir şey tanımıyorduk. PKK'yı Kürt sorunuyla karıştırıyorduk. Tek amaç, kimin daha fazla insan öldürüp gücünü ispat edeceğiydi. Sonra bir şeyler değişti. Birdenbire, farklı düşünür olduk. Herkes değişti. PKK da değişti, TSK da. İktidar partisi de, DTP de. ABD de değişti, Barzani de. Gelişmelere kronolojik olarak baktığımızda, nelerin nasıl farklılaştığı ortaya çıkıyor.

Fırsatlar kaçar da
Şimdi durup düşünmemiz gerekiyor.
Geçmişte yaşananları yeniden yaşamak istiyor muyuz?
Bu tarihi fırsatın değerlendirmesi konusunda iktidarı ve muhalefeti ile, sivili ve askeri ile hepimize sorumluluklar düşmüyor mu?
Hamasetle, nefretle, uzlaşmasızlıkla ve hem Türk hem de Kürt olarak ırkçı söylemlerle, bir yere varmamız mümkün mü?
Fırsatlar değerlendirilmezse kaçarlar da.
Mehmet Ali Birand'ın hatırlatması ile konuyu noktalıyorum:
- Öcalan'ın 1998'de yakalanmasıyla birlikte, PKK'nın K.Irak'taki Kandil dağına çekilmesi ve terörün durması, sorunun çözümü için en ideal ortamı oluşturmuştu. Ancak Ankara harekete geçemedi.
Nedeni de, Türkiye'yi yönetenler arasındaki görüş ayrılıklarıydı. Ecevit-Bahçeli-Yılmaz koalisyonunun, çözümün gerektirdiği cesur adımları atacak gücü yoktu.
- Asker farklı, Çankaya'da Cumhurbaşkanı Sezer farklı düşünüyordu. AK Parti iktidarının ilk yıllarında da bu görüş ayrılıkları sürdü. Sonuçta 7-8 yıl süresince hiçbir adım atılamadı. Güneydoğu başta olmak üzere, ülke rahatladı ancak temelde yatan Kürt sorunu ile ilgili hiçbir çalışma yapılamadı. 2006'da terörün yeniden başlaması, Türk kamuoyunda şok etkisi yaptı. Oysa terör bitince sorunun da kendi kendine yok olacağı sanılmıştı.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA