Hayat böyle işte. Başarı ile başarısızlık birleşik düzende yaşarlar.
Bir de Ortadoğu coğrafyasında bulunmaktan kaynaklanan karmaşıklığı da buna eklerseniz hayat felsefeniz "Ne oldum deme, ne olacağım de" çizgisine oturur.
Gerçi Amerika'da da Avrupa'da da devletten büyük kabadayı yoktur ama bizim coğrafyamızda daha fazla hissedilir bu.
Gelişmiş ülkelerde hukuk ancak otoriter veya totaliter rejimler iktidarı ele geçirdiği zaman rafa kaldırılır.
Tabii bir de savaş durumunda devletçi hukuk uygulanır.
Ortadoğu ülkelerinde ise hep ilan edilmemiş bir savaş hali vardır.
İktidardaki rejimler devleti ve rejimi bazen siyonizme, bazen emperyalizme, bazen yıkıcı muhalefete ve her zaman da kendi halklarına karşı korurlar.
Türkiye bölgesinde bu kısır döngüyü "bir ölçüde" kırabilen bir ülke.
"Laik cumhuriyet" ile "Anayasal demokrasi", Türkiye'yi gerçek gelişmişliğin eşiğine kadar taşıdı.
Temel bir tercih
Bir tercih yapmak zorundayız.
Ya başladığımız yolda yürümeye devam edeceğiz.
Avrupa Birliği'ne uyum için gerekli bütün düzenlemeleri yapacağız.
İçinde bulunduğumuz Batı İttifakı'nın beklentilerini hep göz önünde tutacağız.
Kıbrıs'a kalıcı bir çözüm üreteceğiz.
Sade Güneydoğu için değil tüm Türkiye için "Kürt Açılımı" nı somut bir zemine oturtmayı başaracağız.
Ermenistan'la ilişkilerimizi normalleştireceğiz.
Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılmasını sağlayacak bir formülü "artık" üreteceğiz.
Bunları ve iç hukukumuzda gerekli reformları da yapabildiğimiz, idareyi ve siyaseti şeffaflaştırabildiğimiz takdirde, sade toplumsal yaşamımız değil bireysel yaşamlarımız da istikrara kavuşacaktır.
Kişilerin, kurumların ve şirketlerin konumları iktidara yakın veya uzak olduklarına bakılarak değil, hukuk ve ahlak kuralları karşısındaki yaklaşımlarına bakılarak değerlendirilecektir.
Ortak hedef
Böyle bir hedefe ulaşmamız için sadece iktidardaki partilerin çabaları yetmiyor.
Bu tüm siyasi partileri, bütün sivil toplumu, üniversiteleri, medyayı, yargıyı, bağımsız düşünce odaklarını ilgilendirmesi gereken bir hedeftir.
Sürekli telaffuz ettiğimiz ama hep gelecekte ulaşılacak bir hedef olarak gördüğümüz "Çağdaş Uygarlık Düzeni"dir bu.
Sanayileşmenin, ihracat rekorları kırmanın, turizmde atılımlar yapmanın, otoyollara sahip olmanın mümkün olabildiğini gördük.
Bunlar artık tüm dünya ülkeleri için ulaşılabilir hedefler.
Yoksul Çin bile şimdi dünya ticaret ve sanayiinin efendisi konumunda.
Ama çoğulcu demokrasi, hukukun üstünlüğü, temel hak ve özgürlükler olamadan çağdaş uygarlık da olamıyor.
"Bir gün gücü ben ele geçirirsem, senin bana yaptıklarını o zaman ben sana yapacağım" çıkmazından artık sıyrılmayı denemeliyiz.
Ülkeyi iç ve dış barışa, gerçek çağdaş uygarlığa, hukukun devletten de üstün olduğu bir düzene taşıyabilecek girişimlere sahip çıkmalıyız.
Yaşadığımız zamanları da geçmişteki "Kayıp yıllar" gibi ziyan etmemeliyiz artık.