Bu haberi belki sizler de okudunuz.
Marmaris'te Uzunyalı Plajı'ndan denize giren iki İngiliz turist suda da çalışan bir metal detektörü ile yüzenlerin denize düşürdükleri bozuk paraları aramaya başlamışlar.
Bu iki İngiliz bir saat içinde 30 liralık bozuk para bulmuşlar.
Plajda kıyıdan bu turistleri izleyenler hemen polise haber vermişler.
Polis bunları alıp karakola götürmüş ve kendilerine detektöre izinsiz arama yapmanın yasak olduğu tebliğ edilmiş.
Tam "İşte biz böyleyiz" dedirtecek türde bir haber değil mi bu?
Bu İngilizler aynı aygıtla İngiltere'de ve mesela Brighton plajlarından birinde deniz dibindeki bozuk paraları arasalardı ne olurdu, tahmin edebiliriz.
Plajdakilerden bazıları onların yanına gidip suda da çalışan bu detektörü nereden, kaça satın aldıklarını sorarlardı.
Bir bölüm izleyici de bunları gülerek izler ve bozuk para bulmak için bu kadar çaba harcamaya gerek olup olmadığını tartışırlardı.
Ama kimsenin aklına polise gidip bunları ihbar etmek gelmezdi.
Biri gitse bile polis bu muhbiri azarlar ve "Siz kendi işinize baksanıza" derdi.
Astronotun çaresizliği
Yıllar önce Doğubayazıt'ta kaymakamlık yapan bir arkadaşım anlatmıştı.
Bir Amerikalı astronot uzaydan bakınca dünyada en fazla dikkatini çeken doğa görüntüsünün Ağrı Dağı olduğunu söylemiş ve bir helikopterle Doğubayazıt'a gelmiş.
Burada kısa bir süre kalıp, helikopterle Ağrı Dağı'nın zirvesine yaklaşmayı planlıyormuş.
Kaymakam durumu vilayete bildirmiş... Valilik de İçişleri Bakanlığı'na rapor etmiş durumu.
Sonunda kaymakama "Bu uçuşu engelleyin, engelleyemezseniz astronotun yanına bir kamu görevlisi katın" talimatı gelmiş Ankara'dan.
Bu talimatın gerekçesinin ne olacağını kaymakamlık görevlileri aralarında tahmin etmeye çalışmışlar.
Sonunda "Bu astronot herhalde Ağrı Dağı'ndaki maden yataklarını saptamaya çalışacak ve bizden gizleyecek" ihtimali ağır basmış.
Zavallı astronota her gün bir engel çıkartmışlar. Sonunda bir kamu görevlisini de helikoptere bindirip, havalanmasına izin vermişler. Ama helikopter yerden birkaç yüz metre yükselince bizim görevli "Üşüyorum" diye sızlanmaya başlamış ve helikopter yere inmiş.
Neticede Ağrı Dağı'nı uzaydan gören astronot, bunu yerden göremeden ayrılmış Doğubayazıt'tan.
Zor kararlar
Buna benzer örnekler sonsuza kadar uzatılabilir.
Geçenlerde Bekir Coşkun'un birlikte yaptığımız Urfa gezisinde anlattığı olayı yazmıştım.
Unutanlara veya gözden kaçıranlara hatırlatayım.
İkinci Dünya Savaşı yıllarında bir Alman turist, kutsal balıkların bulunduğu gölün (Halil- ür Rahman Gölü) başına paletini kurup, gece gündüz balıkların resimlerini yapmaya başlamış.
Urfalılar bu turistin Hitler'in ajanı olduğunu ve balıkların model alınarak Alman denizaltılarının yapılacağını falan söylemeye başlamışlar.
Bir gece sessizce adamı izlemeye başlamışlar.
Ne görsünler dersiniz?
Alman, havuzdaki balıkları tutup yaktığı mangalda pişiriyor ve şarabına katık yapıp yiyormuş.
Neticede biz böyleyiz...
1960'lı yıllarda bir Mavi Yolculuk sırasında bir Gökova koyunun açığında demirlemiştik. Sahilde bir yaşlı adam eğilip eğilip kumlardan bir şeyler alıyordu.
Atladım, yüzerek kıyıya gittim.
Adam yaşlı bir Amerikalı mimarmış.
Ne yaptığını sordum.
- Sigara izmaritlerinin filtrelerini topluyorum. Bunlar sonsuza kadar yok olmazlar ve doğayı kirletirler ama siz Türkler pek önem vermiyorsunuz böyle şeylere, dedi.
Şimdi düşünüyorum.
Bu Amerikalıyı polise ihbar etmem gerekir miydi acaba?