Dün internet siteleri ANKA'nın haberini "Ekonomide tarihi küçülme" başlığı ile vermişlerdi.
Haber özetle şöyleydi:
- Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin ikinci en yüksek küçülmesini gördü. Yılın ilk çeyreğinde ekonomi yüzde 13.8 küçüldü... Türkiye 1945'te gördüğü yüzde 15.3'lük küçülmeden sonraki en yüksek küçülmeyi bu dönemde yaşamış oldu. 1939-1945 yıllarını kapsayan İkinci Dünya Savaşı'ndan ekonomik anlamda çok ağır etkilenen Türkiye 1941'de yüzde 10.3 küçülürken, 1945'te tarihinin halen ulaşılamamış en yüksek küçülme oranını görmüştü.
Olayları "Tarihi" tanımlaması ile değerlendirmek hem kolay hem de zor bir iştir.
Hatırlıyorum... Yıllar önce yaptığımız bir Mavi Yolculuk'ta uzak ve ıssız koylardan birinde demirlemiş ve karaya çıkmıştık.
Kıyıda iki masalı derme çatma bir kahve-lokanta vardı.
Yol üstünde olmayan bu mekâna fazla gelip giden yoktu ki lokantanın sahibi beni görünce çok heyecanlandı. Televizyon programlarından yüzümü hatırlamıştı...
- Sayın Barlas, lokantamıza yaptığınız tarihi ziyaret bölgemize hayırlı olsun, dedi.
Beraberimdeki yol arkadaşlarım tabii ki güldüler bu karşılama cümlesine.
Ben gülmedim... Beni böyle abartılı sözlerle karşılayan lokanta sahibine,
- Ben de sizin bu bölgede yaptığınız tarihi yatırımın memleketimize hayırlar getirmesini dilerim, diye cevap verdim.
Krizler ve sonuçları
Ekonomimizdeki "tarihi" küçülmenin kime hayır getireceğini kestirmek ise kolay değil.
Geçmişteki tarihi küçülmeler hangi ülkede yaşanmışlarsa, o ülke iktidarlarına seçim yenilgileri getirmişlerdir.
1929 dünya ekonomik krizinin Türkiye'ye yansıması, ilk çok partili demokrasi denememizin 1930'da "Serbest Cumhuriyet Fırkası"nın kapatılması ile noktalanması olmamış mıydı?
Aynı yıl siyasette daha otoriter ve devletçi çizgiye kayılırken, ekonomide de katı kambiyo rejimi başlamış, Türk Parasını Koruma Kanunu çıkartılmış, Merkez Bankası kurulmuştu.
Neticede 1929 Krizi 1932'ye yüzde 10.7'lik küçülme rakamı olarak yansımış.
1945'in yüzde 15.3'lük küçülmesi ise 1946 seçimlerine pek yansıtılmadı.
Çünkü 1946 seçimleri "Açık oy-Kapalı tasnif" sistemi ile yapılmıştı.
"Kapalı oy-Açık tasnif" ile yapılan ilk seçimde ise (14 Mayıs 1950) Demokrat Parti'nin ezici çoğunlukla iktidar olduğunu bilmeyenimiz yoktur.
Ekonomik küçülmelerin seçmeni etkilemesinin dramatik örnekleri tüm dünyadan verilebilir.
2'nci Dünya Savaşı boyunca eski kayınpederi Churchill'in hep yanında olan gelini müteveffa Pamela Harriman'a "O yıllarda Churchill'i en fazla hangi olay üzmüştü" diye sorduğumda, beni çok şaşırtan şu cevabı almıştım:
- 2'nci Dünya Savaşı'nın muzaffer lideri olarak İngiltere'yi zafere taşıdıktan sonra seçimi kaybetmesine çok üzülmüştü...
Oysa ben Churchill'in Hitler Luftwaffe'sinin Londra'yı bombalamasına, Kuzey Afrika'da Rommel'in İngiliz ordusunu silip süpürmesine, Japonların Singapur'u almalarına benzer olaylara en fazla üzüldüğünü sanırdım.
Türkiye gibi İngiltere de 1945'te tarihi küçülmelerden birini yaşamaktaydı.
İşler zorlaşıyor
Dün BBC'nin internet sitesine baktım.
Meğer İngiltere de bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 2.4 küçülerek son 51 yılın en büyük küçülmesini yaşamış.
Bu rakamlar mevcut İşçi Partisi iktidarının ve başbakan Brown'ın gelecek ilk genel seçimde alacakları sonucun da işaretçisi değil midir?
Bize gelince...
Son genel yerel seçimde AK Parti'nin yüzde 40 oranında oy almasını eski başbakanlardan birinin değerlendirmesini istediğimde şu cevabı almıştım:
- Bu bir mucizedir. Böylesine bir ekonomik kriz durgunluk ve işsizlik olarak yansımalarını gösterirken, bir parti hâlâ tek başına iktidar olacak oy alabiliyorsa, diğer partiler mutlaka kendi durumlarını değerlendirmelidirler.
Bu böyle gider mi bilemem.
Ancak AK Parti için önümüzdeki dönemin geçmiştekilerden daha zor olacağını görmemek için görme özürlü olmak gerekir.