Sony şirketinin kurucusu Akio Morita ve mühendis arkadaşları 2'nci Dünya Savaşı sonrasının yıkık Tokyo'sunda Amerikan teknoloji dergilerini karıştırmaktadırlar.
Bir dergide "Transistör" denilen buluşla ilgili bir reklam gözlerine çarpar.
Bu reklamda duyma özürlüler için üretilen transistörlü minik işitme cihazları tanıtılmaktadır.
Morita "Transistör duyma özürlü olmayanlar için neden kullanılmasın" der ve Sony marka ilk transistörlü radyolar yapılır.
Birkaç yıl sonra Sony'nin önemli yöneticilerinden biri, omuzuna yerleştirdiği koca bir radyolu kaset çalarla Morita'nın odasına girer. Yöneticinin kulağının dibindeki hoparlörden bir Mozart bestesi duyulmaktadır.
Morita "Bu ne" deyince yönetici "Ben Mozart dinlemeden iş yapamıyorum" der.
Morito bunun üzerine sorar:
- Peki sadece senin dinleyebileceğin bir kaset çalar üretilse bunu satın alır mısın?
Yönetici "Tabii hemen alırım böyle bir cihazı" diye cevap verir.
Bu diyalogun sonucu da Sony marka "Walkman"in piyasaya çıkması olmuştur.
Yıllar önce Davos'ta beraber olduğumuz Akio Morita böyle püf noktalarını yakalayarak, Sony'yi bir dünya markası haline getirmişti.
Sony'nin başlattığı tüketiciye dönük teknoloji devrimini Apple ve Steve Jobs devam ettiriyor.
iPod ve iPhone
Önce "iPod"la on binlerce melodiyi cebimize taşıdı.
Cep telefonu da "iPhone"la telefondan öteye hem dokunmatik ve minik bir bilgisayara, hem de bir müzik çalara dönüştü.
Bütün bu markaların ve saymadığım ürünlerin başından beri en iyi müşterilerinden biriyim.
Ancak bunları kullanırken hiç devreye sokmadığım bir aygıt var.
Bu aygıtın adı "Kulaklık"tır.
Çünkü ben müziği tek başıma dinlemekten keyif almam.
Bana göre müzik de bilgi gibi paylaşılması gereken bir olgudur.
Geçen hafta İbrahim Tatlıses yeni albümü "Yağmurla Gelen Kadın"daki şarkıları söylerken, çevremdeki bunları dinleyenlerle paylaştım hislerimi.
Mesela iki tane Sadettin Kaynak bestesini de seslendirmişti Tatlıses.
Yeni albümler
Biri "Batan Gün Kana Benziyor", diğeri de "Kara Bulutları Kaldır Aradan"dı.
O kadar güzel yorumlamıştı ki bunları, onu sahnede dinlerken "Ah şu disk piyasaya çıksa da satın alıp arkadaşlarıma da dinletsem" diye düşündüm.
Bunun gibi yıllardır konserlerde dinleyip yorumunun tutkunu olduğum Eda Karaytuğ'un albümü "Gönülden" de Kaf Müzik'ten nihayet çıkmıştı.
O albümün parçaları arasında dolaşırken bazen Mısırlı İbrahim'in bir şarkısına, bazen bir Azeri melodisine, bazen de Göksel Baktagir'in kendi bestesini Eda Karaytuğ ile birlikte okumasına takılıyordunuz.
Bu albüm de, kimseyle paylaşmadan kulaklıkla tek başına dinlenecek bir çalışma olamazdı.
Bir başka albümde ise, Türk müziğinin beş döneminin bestelerini içeren, beş ayrı diskte beş solistin yorumları vardı.
"Akustik Müzik"in THY ile ortak çalışmasının ürünü olan "75 Büyük Bestekâr"da, Meral Uğurlu'yu, Münip Utandı'yı, Melihat Gülses'i, Elif Güreşçi Çiftçioğlu'nu ve Bekir Ünlüataer'i dinleyebiliyordunuz.
Ne dersiniz?
Böyle güzellikleri kimse ile paylaşmadan, tek başınıza kulaklıktan dinlemek haksızlık değil midir?
Akio Morita'yı da, Steve Jobs'u da ürettikleri aygıtlar için kulaklık olmadan alkışlıyorum.