Bunca yaşanandan, bunca deneyimden sonra yine aynı noktaya gelmek gerçekten yorucu oluyor.
Aynı şarkıyı bıkmadan kaç kez dinleyebilirsiniz ki?
- Siyasetçiler olmasaydı demokrasi yozlaşmazdı...
- Cahil halk olmasa ülkenin yönetimi bunların eline geçmezdi...
Bunları kim bilir kaç kez duyduk...
- Kızını başıboş bırakırsan ya davulcuya ya zurnacıya varır...
- Biz bu memleketi sokakta bulmadık, ona buna bırakamayız...
Aslında Abdullah Cevdet'in söylediği kabul edilen bir söz, bütün bu söylemleri özetlemiş geçmişte.
Ne demiş?
- Vatanımı seviyorum, ama milletimi sevmiyorum...
Bunu böyle açıkça söylemeden başka kalıplar içinde ifade etmek tabii ki mümkün.
Bir siyasetçiyi dinliyorsunuz. O da, kendi partisi dışındaki partilere oy veren seçmenlerin, "Rejim"i nasıl tehlikeye soktuklarını anlatıyor. Kendi partisi hiç iktidar olamadığı için, bütün siyasal yaşamını "Rejim tehlikede" söylemine adamış.
Kendini "Seçkin" ve "Çağdaş" gören bir kişiyi dinliyorsunuz.
Bu millet...
O da, ülkenin güzelliklerini, zenginliklerini sıralıyor. Sonra yaşanan aksaklıklara geliyor ve cümlesini çoğunlukla "Bu millet adam olmaz" diye bitiriyor.
En garibi de, geçmişte bu adam olmaz milletin oyları ile yıllarca iktidar olanların şimdi bu milletin iktidar yaptıklarına karşı her çeşit yolu meşru görerek eyleme geçmeleri.
Geçmiş yıllarda da bu böyle olmuştu, yine böyle bu durum.
Milletsiz bir vatan ve siyasetçisiz bir demokrasi özlemi bitmiyor bazı kesimlerde.
Yıllar önce bu açmazımıza şu cümlelerle yaklaşmıştım.
Durum değişmediği için tekrarlayabilirim bunları...
Vatanları güzel yapan şey millettir. Doğal güzellikler de, doğa zenginlikleri de bütün coğrafyalarda vardır. Ama onları farklı kılan ve size "Bu benim vatanım" dedirten şey, sizin de bir ferdi olduğunuz millettir, toplumdur.
Kamuda en üst görevler aldıktan sonra devletin de üst yönetimine getirilmiş bir kişinin, görev süresince izlediği tutumu değerlendiriyorsunuz. Sanki kendisi de o göreve seçilmişler tarafından getirilmemiş gibi, bütün davranışları, seçilmişlerin icraatını engellemek üzerinde oluşmuş.
Al birini vur ötekine
Her çıkan kanunun ve alınan her kararın arkasında "Anayasa ihlali" arıyor.
Tabii ABD'nin eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger'in, "Kanunlar kolay ihlal edilir, ama anayasa ihlali uzun ve zahmetli bir iştir" sözünü hatırlıyorsunuz.
En son söylenmesi gereken sözlerin, en önemsiz konularda bile kolayca kullanıldığını duyuyorsunuz.
Yabancı düşmanlığını siyasi çizgilerinin hâkim öğesi haline getirenleri dinlerken, aslında onların kendileri gibi olmayan "Yerliler"e, yabancılardan daha fazla düşman olduklarını anlıyorsunuz.
"En önemli sorun eğitimdir" diye yayınlar yapan medyanın, izleyicilerine ve okurlarına maganda kültürü pompalamaktan başka bir eğitim hizmeti sunmamasına şaşırıyorsunuz.
Evet... Neticede bu bizim hayatımız.
Bu böyle olmasa, bu kadar çok "Kayıp yıllar" olur muydu takvimlerimizde?
Şükredelim ki demokrasi var ve "Halkın sağduyusu" hiç olmazsa seçimden seçime ülke yönetimine yön veriyor.