Türkiye'nin sağ ile sol arasında kaldığı 1960'lar ve 70'lerde, evlendiği gece gerdekten annesinin evine kaçan gelinin fıkrası anlatılırdı.
Bu gelin annesine gerdekten kaçma nedenini şöyle anlatmış:
-Koca diye vardığım adam kendini siyasetçi zannediyordu... Merkezin sağı merkezin solu derken bir türlü merkeze gelemiyordu... Bu arayışa daha fazla dayanmam mümkün değildi.
Nasrettin Hoca'nın "Dünyanın merkezi eşeğimin sol arka ayağını bastığı noktadır" dediği ve gülenleri de "İnanmazsanız ölçün" diye azarladığı dönemden bu yana asırlar geçti.
Bülent Ecevit'in "Demokratik sosyalistiz" veya "Sosyal demokratız" demekten çekinip "Ortanın Solu" kavramı içinde "Merkez"e yakın olunduğunu ima etmesi üzerinden ise on yıllar geçti.
Turgut Özal da 1980'li yıllarda "4 Eğilim" i ANAP içinde birleştirmesini "Oynak Merkez" teorisine dayandırmamış mıydı?
Şimdi bu "Merkez"e yine nur yağmaya başladı ki, önüne gelen Merkez'in tapusunu kendi üzerine geçirmeye çalışıyor.
Kitle partisi
Arkasında herhalde Demirel'in desteği bulunan Hüsamettin Cindoruk'un Demokrat Parti'yi merkezde parlatmaya aday olması üzerine çok yazılıp çizildi. Bu arada Mehmet Ali Bayar'ın "Ben daha fazla merkezdeyim" diyerek ortaya çıkması da galiba an meselesi.
Aslında bu "Merkezde olmak" siyasi pratikte "Kitle partisi olmak" anlamına geliyor.
Bütün dünyadaki kitle partileri hem en fazla oyu alırlar, hem de içlerinde bütün eğilimler temsil edilir.
Bu eğilimler sadece parti içi iktidar kavgası için varsalar bunlara "Hizip" denilir.
Gerçekten parti içindeki farklı eğilimleri temsil ediyorlarsa bunlardan "Kanat" olarak söz edilir.
Bu açıdan kitle partileri aslında birer koalisyondur da.
Türk siyasetinin büyük kitle partileri içindeki kanatların hizipleşmeleri sonunda yeni partilerin doğduklarını biliyoruz.
Tapu mu yoksa intifa mı?
Ayrıca askeri "Geçiş Dönemleri" ile kitle partilerinin kadrolarını yenilediklerini ve yeniden doğduklarını da bilmekteyiz.
Mesela 27 Mayıs olmasaydı, Bayar-Menderes ikilisi "Bizim su işleri müdürü" dedikleri Demirel'in liderlik yolunu herhalde açmazlardı.
12 Eylül olmasaydı, Turgut Özal Demirel'in "Tapulu arazisi" üzerinde gecekondu kurabilir miydi yani?
28 Şubat da merkezin eski sakinlerini barajın altına itti.
Şimdi adına ister "Merkez" deyin isterseniz "AK Parti bir kitle partisidir" teşhisini seslendirin, bu arazinin intifaı Tayyip Erdoğan'a aittir.
Müteveffa Amerikan Başkanı Ronald Reagan'ın bir sözünü hatırlarım hep...
Şöyleydi:
-Siyaset kötü bir meslek değildir. Kazanırsanız ödülünüz de büyük olur. Kaybederseniz de hatıralarınızı yazarsınız...
Bizde böyle değil bu mesleğin icrası.
Kaybedenler yenik partiler içinde merkezi ele geçirmeye uğraşırlar.Bu uğraş bereket Merkez Bankası'nı ele geçirmeyi de içermiyor.