Bazı kavramları yerli yersiz kullanarak, bunları ucuzlattığımız kesindir.
Örneğin "Tarih yazmak " veya "Tarih yapmak" çok sık kullanılan gazete manşetleri arasında değil mi?
İki hafta sonra hatırlanmayacak bir resmi geziyi "Tarihi ziyaret" ya da sayısız FenerGalatasaray maçlarından herhangi birini "Tarihi derbi" diye başlıklamayı hüner saymaz mıyız?
Siyasetçilere ve genel olarak ünlü insanlara bakış açımız da böyledir.
Time dergisinin editörlerinden ElmerDeWitt "Yüzyılın Adamı Einstein" konulu kapak yazısında "Bazıları manşetleri, bazıları da tarihi yapar" demişti.
Geçen hafta 16'ncı ölüm yıldönümünde andığımız Turgut Özal da, yaşadığı dönemde defalarca manşetlerin yapımcısı olmuştu.
Ama aradan geçen 16 yılın ertesinde onun tarihin yapımcısı siyasetçilerden de biri olduğunu çok açık görüyoruz.
Kitleler onu hâlâ minnetle ve saygıyla anıyor.
Dün Sultanahmet Camisi'nde "Turgut Özal Düşünce ve Hamle Derneği" tarafından Özal için okutulan mevliti ve izleyen kalabalıkları televizyonlarda görmüşsünüzdür. Mevlit yayını, cami avlusunda ve dışında kurulan dev ekranlardan canlı olarak veriliyordu ve yayını, buralarda toplanan vatandaşlar da izlemekteydi.
Vizyon ve icraat
Ancak Özal'ı kitlelerin 16 yıl sonra bile hâlâ anması yanında O'nu sıradan siyasetçilerden farklı kılan önemli niteliği, vizyonu ve bu vizyonu icraata yansıtabilmiş olmasıdır.
Bugün gerek düşünce hayatımıza, gerek ekonomimize, gerekse günlük yaşantımıza yön veren sayısız olgu, Özal'la başlamıştır.
Kendisini "Muhafazakâr" olarak niteleyen ama Liberal Demokrasi'nin temellerini oluşturan çoğulcu ve özgür düşünce ortamı da, rekabete dayalı serbest pazar ekonomisi de, "Özal Reformları " ile gündemimize girmiştir.
Ceza Yasası'nın 141-142 ve 163'üncü maddelerinin kaldırılması, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkının kabulü, "Özal Vizyonu" nun öğelerindendir.
Eski ABD başkanlarından Truman "Tarih Adem ile atom arasında geçen zamandır" demişti.
Eğer bizim matbaadan ve analog telefondan "Bilgi ve İletişim Çağı" na geçişimizin tarihi bir gün yazılacaksa, bunun da Özal'ın sadece 10 yıl süren aktif siyaset yaşamında gerçekleştiğini de göreceğiz.
Turgut Özal'ın çapını o yaşarken görüp anlamış ve bunu hiç kompleks duymadan yazılarıma yansıtmış bir gazeteci olduğum için içim rahat.
Özal'ın ölümünden sonra O'nun değerini anlatmaya çalışanları ise hepimiz gördük, görmekteyiz.
Liberal Düşünce Derneği'nin Başkanı Prof. Atilla Yayla'nın Özal'ın 16'ncı ölüm yıldönümü için Zaman'da yazdığı yorumdan bazı satır başları alarak, O'nu bir kez daha hatırlayalım:
Atilla Yayla'nın yorumu
- Türkiye, devletçiliğin bir türünün iktidarda bulunduğu ve başka devletçilik türleriyle mücadele halinde olduğu bir ülkeydi. Kolay kolay sorgulanamayan ve kuvvetli bir militarist edebiyatla desteklenen askervesayetçi bir siyasi sisteme sahipti. Ekonomide ana güç devletti. İşadamı denilen kesim daha ziyade devlete eklemlenmiş, devlet ideolojisine bir itirazı olmayan ve devletle iş yapmaktan nemalanan bir kesimdi.
- Özal'ın öncülüğünde hâlâ tartışılan 24 Ocak 1980 kararları alındı. Bu Türkiye ekonomisi için milat noktasıydı. Türkiye ithal ikamesinden ihracata dayalı büyümeye, kapalı ekonomiden açık ekonomiye, devletçi ekonomiden piyasa ekonomisine geçmekteydi. Bu kararlar kısa sürede etkisini gösterdi. Kuyruklar ortadan kalktı. Ekonomi toparlanmaya başladı.
- Özal sadece ekonomide değil, siyasette de öncülük yapmıştır. Toplumun devletin değil, devletin toplumun hizmetkârı olduğu fikrini etkili şekilde dile getiren odur. Sıkıyönetim altında bir ülkeden normalleşen bir ülkeye geçişi başaran da... Özal, AB üyeliğine tam üyelik başvurusunu yapan kişidir. Aynı zamanda AİHM'ye kişisel başvuru hakkının tanınmasını sağlamıştır. Yasakçı maddeleri kaldırarak ifade özgürlüğünü genişletmiştir. Sivil otoritenin elini bürokratik otoriteye karşı güçlendirmiştir. Ergenekon soruşturması dahi önemli ölçüde Özal'ın reformları sayesinde gerçekleştirilebilmektedir.