Varlık sebepleri "Taraf " olmaktan kaynaklanan siyasetçilerin tarafsız olmasını bekliyoruz. Buna karşı gerçekten tarafsız olmaları gereken kamu kurumları "Bize taraftar olanlar" diye listeler yaptıkları zaman "Ama siyasetçiler de böyle listeler yapmıyor mu" diye, mazeretler üretiyoruz.
Tabii ki her kişinin de, her partinin de kendilerine özgü "Sevdiklerimiz " ve "Sevmediklerimiz" içerikli listeleri vardır. Özellikle siyasetçiler bunu her dönemde yapar. İktidarlar da, kendilerine karşı olanları hiç sevmez.
"Tek Parti" CHP'nin yayın organı Hakimiyeti Milliye'nin (sonra Ulus olacaktır) 1930 yılı 29 Teşrinisani (Kasım) günü yayınlanan Falih Rıfkı imzalı başyazısını açıp okuyun mesela... Unutmayın ki bundan 12 gün önce Serbest Fırka kapatılmıştır.
Falih Rıfkı (Atay) CHP'nin görüşü olarak şunları yazar:
- Hiç şüphe etmeyiniz, bütün bu muhalif gazeteciler, hepsi bir kelime ile alçaktır. Balkanlardan Amerika'nın öbür ucuna kadar böyle mahluklar, casus ve baba katili gibi en iğrenç mücrimlerle bir sıraya konulur ve şahsi hürriyetleri bile kendi ellerine teslim edilemez. Biz ise gazete denilen müesseseyi teslim etmişiz.
PARTİ DEVLET
O dönemin alçak muhalifleri Selim Ragıp (Emeç), Ahmet Emin (Yalman), Hüseyin Cahit (Yalçın) gibi isimlerdi.
"Tek Parti" aynı zamanda "Devlet " de olduğu için, muhalif gazetecilerin mesleklerine devam etmesi de pek mümkün olmazdı. Örneğin Başbakan İnönü'nün 1 Haziran 1936 tarihli genelgesi ile İçişleri Bakanı CHP'nin Genel Sekreteri, valiler de CHP'nin il başkanları olmuşlardı. Aynı yıl kurulan Basın Birliği de Türk gazetecilerine "Devrim prensip ve ideallerinin geniş halk yığınları içinde yayılması için en kuvvetli bir propaganda organı" olmak görevini vermiştir.
Sonra çok partili demokrasiye geçilirken, muhalif gazetecilerin alçak olmadıkları konusunda yeterli düşünce alıştırmaları yapıldı. Ama Demokrat Parti de iktidar olunca kendince listeler yaptı basına dönük. Bu da yetmedi, muhalif gazeteciler cezaevlerine (Mesela Hüseyin Cahit Yalçın ) gönderildi.
KARA LİSTELER
Aradan sade yıllar geçmedi. Bir yüzyıldan diğerine geçtik.
2007 yılında eğer hâlâ bir "Devlet kurumu" Türk basınının mensuplarını "Sevdiklerimiz" ve "Sevmediklerimiz" diye listeliyorsa, bu olsa olsa bir anakronizmdir. Yani zamanı şaşırmak, kendini mesela 1930'larda yaşıyormuş sanmaktır.
Siyasi partiler de siyasi iktidarlar da böyle listeler yapabilir. Ama mesela bir başbakan veya bir parti genel başkanı kamuoyunu temsilcilerinin izleyeceği bir basın toplantısı veya bir etkinlik yapıyorsa, buna "Şunlar kara listede" diye bazı gazetecilerin girmesi yasaklanamaz. Bu liderler sadece gezilerine ve sınırlı sayılı davetlerine çağıracakları kişileri, kendileri seçebilir.
Nokta'nın açığa çıkardığı "Genelkurmay Listesi "ne göre ise, kara listeye alınan isimlerin ve tümden kara listelenen gazete temsilcilerinin, Genelkurmay'ın basın toplantılarını izlemesi bile mümkün değilmiş.
BRİFİNGLER
28 Şubat'ta da Genelkurmay'daki brifinglere her meslekten insanları çağırıp, psikolojik savaşın bir cephesini oluşturmuştu Batı Çalışma Grubu. Yüksek yargı organlarının mensupları bile, bir işaretle ayağa kalıp, kendilerini bilinçlendirenleri alkışlıyorlardı. Bunu gazetecilere de yapıyorlardı. Bu brifinglerden birini gazetesi adına izleyen Türkiye Başyazarı rahmetli Yalçın Özer'in, toplantının ortasında "Siz kara listedesiniz. Salonu terk edin" diye bir görevli tarafından dışarı çıkartıldığını duyunca kahrolmuştum.
Son kara listeyi (veya andıçı) kimin sızdırdığını bulmak, bu listeyi hazırlayanların sorunu. Ama bu listeyi kimlerin hangi anlayış içinde hazırladıklarını, hepimiz merak etmiyor muyuz? Genelkurmay'ın bu tür listeleri ile Başbakanlığın gazete yayınlarını değerlendirmesi arasında paralellik kurup , "Ama siz de Kızılderilileri öldürdünüz " diyen politikacıları ve gazetecileri görünce de sadece gülüyoruz.