Hayata dönmesi için hepimizin dua ettiğimiz Bülent Ecevit, acaba derin uykusunda, rüzgar gibi geçen yılların rüyasını görüyor mudur? O yıllardan bazılarına ait anıları kitaplarda bulmak mümkün.
Meslektaşım ve sevgili arkadaşım Yılmaz Çetiner'in, "Nefes Nefese Bir Ömür" ünü açtım yine. 1971'in premodern askeri darbesi "12 Mart " sonrasında, Yılmaz Çetiner'e, o zaman Hürriyet'in sahibi olan Erol Simavi bir görev veriyor.
- Ankara'ya git. Bülent Ecevit'e "Ben komünist değilim" dedirt. Bunu manşet yapacağız, diyor.
Yılmaz Çetiner önce Ecevit'in evine gidip, kendisinden istenileni tebliğ ediyor. Ertesi gün de CHP Genel Merkezi'nde buluşuyorlar.
Ecevit direniyor.
- Benim ortaya çıkıp birdenbire "Ben komünist değilim" demem yakışık almaz, diyor.
CHP Genel Merkezi'nde Turan Güneş ve Orhan Birgit'le tartışıp bir metin hazırlıyor. Ama bunda da "Ben komünist değilim" diye bir cümle bulunmuyor.
SEÇMEN NE DİYOR
Kısacası, Yılmaz Çetiner, Erol Simavi'nin verdiği görevi yerine getirememiştir. Ama sonuçta 1973'ün 14 Ekim'inde yapılan genel seçimde, Ecevit liderliğindeki CHP 185 milletvekili çıkartarak, en büyük parti olmuştur. Yani Erol Simavi'nin duyduğu endişe, seçmen kitlelerine yansımamıştır.
Oysa Erol Simavi'yi Ecevit'in gerçek ideolojisi konusunda kuşkulandıran endişeler, İstanbul'un sermaye kesiminde de yaygındı. Yılmaz Çetiner kitabında, işadamlarının bir toplantısında 1973 seçimleri öncesinde konuşan Deniz Baykal'a, İshak Alaton'un şu soruyu sorduğunu hatırlatıyor:
- Sayın Baykal, eğer iktidar olursanız kendi fabrikalarımızın başında oturup yönetmemize izin verecek misiniz?
12 Eylül 1980'deki klasik darbenin perde arkasındaki güçlü adamı Org. Haydar Saltık, Ecevit'in Ortanın Solu rüzgarında CHP'nin başına geçtiği o dönemi değerlendirirken, "Komünistler İsmet İnönü'yü devirip CHP'yi ele geçirdi" şeklinde bir değerlendirme yapmıştı bana. Yani aradan geçen yıllara ve Ecevit'in "Kıbrıs fatihi" olmasına rağmen, Simavi'deki algılama, 12 Eylül kadrosunda yerleşik bir gözlem şeklinde kemikleşmişti. Daha da garibi İstanbullular arasında Haydar Saltık'ın solcu olduğuna dair kuşkular yaygındı.
Düşünüyorum da acaba şimdi bir medya patronu bir gazeteciyi görevlendirip, Tayyip Erdoğan'dan "Ben şeriatçı değilim" şeklinde bir açıklama almasını istiyor mudur? 2002 genel seçimleri öncesinde nice eski kasetler sürüldü piyasaya ve Erdoğan'ın Milli Görüş'ün bir fonksiyoneriyken neler söylediği defalarca hatırlatıldı. Erdoğan da belki bin defa "Ben değiştim " diye açıklamalar yaptı.
Bütün bunlar etkili olmadı ki, seçmen geçmişte Ecevit'i olduğu gibi, bu defa da Erdoğan'ı iktidara taşıdı.
İŞİ KOLAY DEĞİL
Çünkü Ecevit 12 Mart darbesinin, Erdoğan da 28 şubat darbesinin mağdurlarıydı.
Aradan geçen yıllar sonunda Ecevit 28 Şubat'ın yanında yer aldığı için, partisi DSP barajın altında kalmıştı.
Bütün bunlardan ne çıkar derseniz. Siyasetin basamaklarını tırmanırken kendisinde " Komünist mi acaba" diye kuşkulanılan Bülent Ecevit, hasta yatağında, "Ulusalcılaik cephe "nin önde gelen ismi ve "Rejimin bekçisi" kimliğinde yatıyor.
Şu anda Başbakan olan Tayip Erdoğan'dan ise birileri hala "Şeriatçı değilim" demesini beklemekteler. Türkiye'yi AB'nin eşiğine taşıması da bu beklentilere son vermedi.
Ayrıca dese ve "Yüzde 100 laik" olduğu kanıtlansa ne değişecek ki? 12 Eylül'de CHP de kapatılmadı mı, Ecevit de yasaklanmadı mı, Deniz Baykal da Demirel'le birlikte Zincirbozan'a gönderilmedi mi? Dünkü grup konuşmasında Erdoğan yine "Hiçbir gerilimin tarafı olmayacağız" dedi ama böyle olmaması mümkün değil. Ağzıyla kuş tutsa o gerilimin bir tarafıdır. Çünkü iktidardadır. Birilerinin sabrı tükenmektedir. Bu sıkıntıya karşı ilaç "Erken seçim" dir. Ama Erdoğan dün de "Türkiye'de seçim 5 yılda 1 yapılır. İktidarın herhangi bir sıkıntısı yoktur" demiştir. Sıkıntıyı iktidarda aramak yanılgısını sürdürmüştür.