Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

"Tembel avratlar" ve "tembel demokratlar"

Baktım, bizim Gaziantep'in İstanbul'daki kadınlar kolonisi üyeleri kahkahalar atıyor. "Ne var yine" diye sorunca anlattılar kahkahalarının nedenini: Gaziantep'te bir süpermarket, soyulmuş, ayıklanmış sebzeler bölümü açmış. Burada kabukları soyulmuş enginar, kabuklarından ayıklanmış taze barbunya, taze bezelye, soyulmuş domates falan gibi sebzeler satılıyormuş.
"Bunda gülecek ne var" deyince kahkahaların dozu arttı.
Meğer soyulmuş ve ayıklanmış sebzelerin satıldığı bölümün üzerindeki levhada "Tembel Avratlar Reyonu" yazılıymış.
Ben de kahkahayı bastım bunu duyunca. Sonra da, tüm kentlerin siyaset marketlerinde "Tembel Demokratlar" reyonları açılsa iyi olmaz mıydı diye düşündüm.
Çünkü demokrasi çalışmak, sabretmek, uzlaşmak, farklı olana tahammül etmek, bilinçli olmak, hukuka değer vermek gerektiren zor bir uğraş. Demokraside bir kesim kendisi ile tıpatıp aynı olmayan diğer bir kesime "Ötekiler" diye bakınca, işin büyüsü bozuluveriyor.
Hele bir siyasi parti veya bir toplum katı, diğer partileri ve katları "Tehdit" ve "Tehlike" kaynağı gibi görüp, "Benim gibi olmayan herkes ya şeriatçıdır ya bölücüdür ya da anarşist veya komünisttir" demeye başlayınca, iş çığırından çıkıyor.

NEYİ
SEVİYORSAM
Woody Allen'in "Hayatta neyi seviyorsam ya ahlak dışı ya yasadışıdır ya da şişmanlatır" özdeyişindeki gibi, kendinize benzemeyenlere dönük "Sevmediklerim" listeleri yapmaya ve bu listedekileri "Tehlikeli" diye damgalamaya başladığınız zaman, "Terör" le
"Düşünce" arasında bulunması gereken ayırım ortadan kalkıyor.
"Hukukun üstünlüğü" yerine "Üstünlerin hukuku" nu yeğ tutmaya başladığınız zaman, toplumdaki adalet duyguları zaafa uğruyor. "Hukuksuz devlet örgütlenmiş şiddetten başka bir şey değildir" kuralının gerçek olduğunu hissetmeye başlıyorsunuz.
Orwell'in 1984'ündeki kabussal ortamın temel ilkesi olan "Herkes eşittir. Ama bazıları daha fazla eşittir" in, kendi toplumsal yaşamınızdaki model oluverdiğini görüyorsunuz.
Evet... Demokrasi çok zor bir uğraş. Demokrat olmak, gerçekten sivil olmak, hoşgörülü ve uzlaşmacı olmak kolay değil. Aslında toplumsal yaşamı ve hatta ikili insan ilişkilerini sağlıklı sürdürebilmek de kolay değil. Kimse kimseye benzemiyor bu dünyada.
Evlilikler bile belirli bir dönemde, iki farklı insanın karşısındakini yontup, kendisine benzetmesi çabasını yansıtmaz mı? Ama sonunda aile birliği, çocuklar, ortak gelecek, farklılıkları geri plana iter ve ortak yanlar ağır basmaya başlar. Bu aşamaya ulaşamayan çiftler ise ayrılır. Her köklü ailenin temelinde büyük çabalar, hoşgörü ve karşılıklı uzlaşmalar yok mudur? Demokrasinin yerleşik hale gelmesi süreci de bundan çok farklı değildir.
Sağlıklı demokrasinin sorumlu politikacıları ve düşünce odakları, toplum katlarını birbirinden ayıran ve birbirine düşüren nitelikleri değil, toplumun farklı kesimlerini ortak gelecekte de birlikte olmaya yönlendiren ortak değerleri ön plana çıkartır.

DİNCİ
VE LAİKÇİ
Bu açıdan "Cumhuriyetin hafızası güçlü, ama demokrasinin hafızası zayıf olmalı" der demokratik deneyimleri güçlü toplumların düşünürleri. Devletin bütünlüğü, sınırları, bağımsızlığı hiç unutulmamalıdır. Ama dün yaşanan siyasi gerginlikleri sürekli bugüne ve yarına da aktarırsanız, demokratik rekabet yerine kan davasına dönüşmüş bir siyasi kavgaya tanık olursunuz. Sürekli dünü yaşar ve yarına bakamazsınız. Bazen kaçınılmaz olan koalisyonlar kurulamaz. Çözümü sivil siyaset dışı odaklarda ararsınız. Birbirlerini rejimin veya dinin ya da bütünlüğün tehdidi olarak sunan politikacılar, sonunda emir ve komuta zoruyla, aynı cezaevlerinde kader ortaklığı yapmaya başlar.
Bunları yaşamadık mı yani?
"Tembel Demokratlar Reyonu" açmayı şaka da olsa düşünmememiz gereken bir ortamı elbirliğiyle sağlamaya çalışmalıyız.
Kimse kimseye "Ya benim gibi ol ya da buradan git" dememeli.
Demirel'in 1960'larda söylediği bir söz vardı.
"Akıllı politikacı, Allah'ıyla, milletiyle, ordusuyla kavga etmez" şeklindeydi bu söz. Bence bu sözün gereklerine başta Demirel olmak üzere, sesi toplumda duyulan herkes uymalı.
"Sen daha fazla dindarsın, ben daha fazla laikim" benzeri tartışmalar asgariye indirilmeli ki, demokratik siyaset ortamı dincilerle laikçilerin tepişmelerine terk edilmesin.
Bence bunlar aklın yolunun altyapısını oluşturuyor. Ama bu yoldaki maratonu koşmaya tembel demokratların ne nefesi, ne de bilinci yeter.

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA