Bizim mesleğin evrensel bir gerçeği vardır. Buna göre hiçbir "Atlatma haber" gazeteciye gökten inmez. Bu haberin duyulmasını çeşitli nedenlerle isteyen birileri, gazeteciye haberi verir. İyi gazeteci, yaptığı haberin kimin işine yarayacağını da bilir.
Aynı çizgiyi atlatma olmayan haberlerin yorumunu yaparken de izleyip, hangi olayın arkasında kimlerin ne tür çıkarlar sağladıklarını da kestirebilirsiniz. Tabii bunu komplo teorilerine kapılmadan yapmak konusunda da özen göstermeniz gerekir.
Bir örnek verirsek, mesela "ABD ile İran arasındaki gerginlik kimin işine yarıyor" sorusundan hareket edebiliriz.
Bu gerginlik öncelikle büyük petrol şirketlerinin işine yaramaktadır. "Yedi Kardeşler" diye de bilinen bu petrol şirketleri, Ortadoğu'daki her krizde petrol fiyatları yükseldiği için, kârlarını inanılmaz ölçülerde artırıyorlar. Bu arada gerginliklerin silah sanayisi tarafından da mutlulukla karşılandığını, bütçelerde savunmaya ayrılan fonlardaki tırmanışa bakarak anlayabiliriz.
Bu gerginlik hem İran'daki "Mollalar"ın, hem de Amerika'daki "Neo-Conlar"ın işine yaramaktadır.
Dış tehdit, İran halkının reform beklentilerini askıya alan "Dini liderler"in, halk arasındaki konumunu güçlendirmektedir. Nasıl Saddam'ın İran'a saldırması ile, İranlılar 1980'li yıllarda Humeyni'nin arkasında tek saf oldularsa, şimdi de ABD tehditleri ile, Ayetullah Hameney'in ve ona bağlı Cumhurbaşkanı Ahmedinejad'ın arkasında, İranlılar yine kilitlenmektedir.
ABD'de ise, silah zoruyla demokrasi ihraç edilebileceğini savunan Neo-Conlar, Irak serüveni dolayısıyla Washington'da gözden düşerken, İran gerginliği bunlara yeni bir soluk getirmiştir. Washington'da çalan savaş tamtamları, barış ve uzlaşma yanlılarının seslerini bastırmaktadır.
"Bu gerginlik kime zarar veriyor" sorusunun cevabı ise açıktır. Bu gerginlik, ne Amerikan halkının, ne İran halkının, ne Ortadoğu halklarının yararınadır. Nihai değerlendirmede "Savaşta gençler, barışta yaşlılar ölür" kuramını hatırlamalıyız.
Bizim ülkemizde de bu duruma benzer nedensellik arayışları yapmamız, zaman zaman gerekebilir.
Örneğin laiklik konusunun sürekli tartışma ortamında tutulması ve zaman zaman dinin laikliğin antitezi biçiminde sunulması, Siyasi İslam'ın işine yaramakta, ılımlı kesimler de köktencilerle aynı safa itilmektedir. Toplumsal sorunların demokrasi içinde çözümlenmesi sürecinde, bu sorunlara şiddet unsuru katıldığı zaman, bu otoriter rejim yanlılarının ve şovenist eğilimlerin işine yaramaktadır. Uzlaşma ve hoşgörü kültürü kenara itilmekte, kin, nefret ve kamplaşmalar, ortama egemen olmaktadır.
Siyaseti sadece birbirinin kalesine gol atmak sanan, topluma "Hizmet" yerine "Kavga"yı sunan kadrolar, ne dünyaya ne de Türkiye'ye yarar sağladı.
Türkiye geçmişteki ve bugün yaşanan deneyimler ışığında, içeride de dışarıda da, barışın, uzlaşmanın, hoşgörünün sözcüsü olmalıdır. Başta Cumhurbaşkanı Sezer olmak üzere siyasetin ve idarenin yetkilileri, toplumun farklı kesimlerini karşı kamplara bölecek "Ayırıcı" öğeleri değil, "Birleştiren" ortak değerleri ön plana çıkarmayı bilmelidirler.
Bölgemizin içinde bulunduğu kargaşa ve sertlik ortamından, ancak bu şekilde az etkileniriz.