Geçenlerde kamuoyu eğilimleri konusunda dünyaca ünlü bir uzman kuruluşun Amerikalı yöneticisi ile uzun uzun sohbet ettik. Sade ana-babaları değil toplumları da ilgilendirmesi gereken bir gözlemini anlattı bana.
Şöyle dedi özetle:
- Çocuğunuz devre sonunda okuldan karnesini getirince, başarıyı yansıtan notlarına değil, aldığı zayıf nota takılırsınız genellikle. O zayıf notu yükseltmesi için özel ders aldırırsınız mesela. Oysa çocuğunuzun başarılı olduğu dersler, onun hayatta hangi alanda temayüz edebileceğinin de işaretçileridir. Zayıf olduğu dersleri takip ettiğiniz kadar, başarılı olduğu dersler konusunda da onu teşvik edip destek verirseniz, evladınızın sade okuldaki değil yaşamındaki başarısına da katkıda bulunmuş olursunuz.
Biliyoruz ki "Başarı" bazı coğrafyalarda, bu başarının sahipleri dışındaki kesimler tarafından çoğunlukla görmezden gelinir hatta kıskanılır ve başarı sahipleri yıpratılmaya çalışılır.
Ben bunu 40 yılı aşkın gazete yazarlığı serüvenimde de gördüm.
Bir kişiyi veya bir kadroyu yerip, olumsuz biçimde eleştirdiğimde, hiç tepki almadım. Ama bir kişiyi veya kadroyu belirli konulardaki başarılarından dolayı kutlayınca, sayısız tepkilere hedef oldum.
Oysa Türk toplumunun da diğer toplumlar gibi başarı öykülerine ve moral takviyesine ihtiyacı var. Mesleklerine ve ülkelerine hizmet etmek için yola çıkanlar, başarıları ve hizmetleri takdir edilmediği ve bir şekilde aşağılandıkları takdirde, iyi yetişmiş, seçkin kadroların kamu görevine talip olmaları düşünülebilir mi?
Son bir örnek, Finansbank'ın iyi bir fiyatla Yunanistan'ın Ulusal Bankası'na satılması ertesindeki tepkilerden verilebilir.
Düşünün ki, bundan çok kısa süre önce, 2001'de patlayan ekonomik kriz sonunda sayılarını hatırlayamadığımız Türk bankaları battı. Bunların sahipleri iflas etti, yargı önüne gittiler, bu bankalardaki mevduat sahipleri zarar gördü. Bunların batması sonucu ulusal ekonomide açılan yaraları kapatmak için, TMSF bunların malvarlıklarını haraç mezat satarak paraya çevirmeye ve Hazine'ye aktarmaya çalışıyor.
Finansbank bu krizi atlatabilen ve iyi yönetimle uluslararası pazarda da değer kazanan bankalardan biri. Böyle olduğu için de Yunan sermayesi bu bankaya talip oldu. Daha önce de Dışbank'ın iyi bir fiyata Hollanda'nın Fortisbank'ına satılması, aynı tür olumlu bir gelişmenin işaretiydi.
Bunlar Türk ekonomisi için başarı öyküleridir. Bu kutlanacakken, "Yunanlıya banka satılır mı" dediğiniz zaman, hem ekonominin ve sermayenin global gerçeklerini görmezden gelmiş, hem de anlamsız bir şovenlik yapmış olursunuz. Bankalarımızın değerlenmesi değil, batmaları mı daha fazla milliyetçi bir tablo sergiler yani?
"Anlamlı ve akılcı milliyetçilik", bir Türk şirketinin değerlenmesine ve o değeri yansıtan sermayenin Türkiye'ye gelmesine tepki koymak içinde bulunamaz. Burada doğru ve akılcı olan davranış "Neden Yunanistan'ın da, Kıbrıs Rum kesiminin de kişi başına düşen ulusal gelir payları, bizimkinden kat kat yüksek" sorusunun cevabını ararken, içe dönük ve dünyadan kopuk ekonomik modelin, Türkiye'yi global yarışta nasıl geride bıraktığını saptamaktır.
Başarının üzüntü yarattığı, başarılının karalandığı, evrensel doğruların yerelde şoven tepkilere neden olduğu, dünyaya açılmak yerine yabancı düşmanlığının yükselen değer kabul edildiği bir ortamda yaşamaya Türk toplumunu müstahak gören anlayış, geçmiş yıllarımızı yeterince ziyan etmedi mi? "Çağdaş Uygarlık" sloganı ile çağdaş ve uygar olan her şeye tepki koyanları anlamak çok zor.