Uzun yıllardır Fransa'da yaşayan bir Türk'le sohbet ediyordum. Bana "Ne olacak bu Fransa' nın hali" diye sordu. Kirada oturduğu evi satın almak için bir bankadan konut kredisi almayı tasarlıyormuş. Fransa'daki gelişmelere bakınca "Bu ülkeye yatırım yapılmaz" diye düşünüp vazgeçmiş.
- Kendimi birden yabancı sermaye gibi hissettim, dedi Fransa'da yaşayan bu Türk.
Önce varoşların ayaklanması, arkasından Fransız hükümetinin hesapsızca gündeme soktuğu yeni "İş Yasası" ertesinde gelen gençlik ve işçi direnişi, zaten uzun yıllardır ekonomik durgunluk yaşayan Fransa'nın yarına dönük ufkuna istikrarsızlık duygusundan başka bir şey getirmiyor.
Avrupa Anayasası'nın reddedilmesi ile de açığa çıkan sağcısolcu ittifakının, Fransa'yı özü yabancı düşmanlığı olan bir düşünce ortamına sürüklediği kesin. Bu ortamda hem Müslümanlar, hem Yahudiler huzursuz. Yani Fransa'dan sermaye kaçışı da kaçınılmaz.
Gelelim bize.
Türkiye şu anda yerli ve yabancı sermayenin en fazla güven duyduğu ülkelerin başında geliyor.
Ekonomiye biri eleştiren diğeri de destekleyen açıdan bakan görüşleriyle bilinen iki yorumcunun dün aynı konuda yazıları vardı. Milliyet'te Güngör Uras şöyle yazmıştı:
- Sabit sermaye yatırımları (sabit fiyatlarla) 2004'te yüzde 32.4, 2005'te yüzde 24.0 oranında arttı. Sayın okuyucularım 2004 ve 2005'te toplam olarak 71.3 milyar dolarlık makine ve teçhizat yatırımı yaptıysak, bu çok, hem de çok önemli bir gelişmedir. Çok önemli bir başarıdır. Unutmayınız, yılda 100 bin otomobil üretecek bir fabrikanın arsa, bina ve makine teçhizat yatırımı 1 milyar dolar dolayında. Biz 2 yılda 71 otomobil fabrikası kuracak kadar makine ve teçhizat yatırımı yaptıysak ne mutlu bize... İyi de... Yatırım, üretim için yapılır. Üretim demek istihdam demektir, gelir demektir.
Akşam'da da Deniz Gökçe bu konuyu şöyle değerlendiriyordu:
- Türkiye'nin dış ticaret ve cari denge açıklarına önemli bir katkı yatırım malları ithalatından kaynaklanıyor. Yatırım için gerekli makine ve teçhizat büyük çapta yurtdışından geliyor. 2003'te sermaye yani yatırım malları ithalatı 11.3 milyar dolar iken bu sayı 2004'te 17.4 milyar dolara ve 2005'te de 20.2 milyar dolara zıplamış. Yani kabaca cari denge açığına yakın nerede ise eşdeğer bir sayı. Sermaye malı ithalatının toplam ithalat içinde payı yüzde 17.4 değerine varmış. Tabii esas gösterge yapılan yatırımlar. Özelleştirilen bir şirketin yabancılar tarafından satın alınması yatırım değil varlık satışı. Biz yapılan yatırım dediğimiz zaman ya sıfırdan yatırım ya da mevcut yatırıma bir eklemeden bahsediyoruz. Bu hem üretim kapasitesini, hem istihdamı hem de ihracatı besleyecek bir olgu.
Demek istediğim şu:
- Türkiye' ye Fransız bakmayalım. Zaten Fransızlar kendi ülkelerine Fransız bakmaktalar.
Türkiye'de demokrasi ve serbest pazar ekonomisi sağlıklı yürüdüğü, siyasi istikrar korunabildiği, hukukun üstünlüğü egemen olduğu zaman, bu ülkenin yarınları hep dününden iyi olmuştur.
İktidarlar gelir gider. Kalıcı olan ülkenin bütünlüğü, refahıdır, insanların mutluluğu, özgürlüğüdür.
Şu anda gündemi işgal eden ve benzerlerini geçmişte de gördüğümüz bölücü terör eylemlerinin de bu güven duygusu içinde yine üstesinden geleceğiz. Devletin güvenlik güçleri bunu başarabileceklerini defalarca kanıtlamadılar mı? Yeter ki hukuku, demokrasiyi, ekonomik ve siyasi istikrarı koruyalım.