İki tür insan var.
Birinci tür en çok "Ben dememiş miydim" diye başlayan cümleler kurar...
Eğer gazete yorumcusu ise, günün olaylarını açıklamak için eski tarihli yazılarını hatırlatır. Eğer okuyucu ise gazeteye "Bugün neler olmuş" diye değil, "Yine neler olmuş" diye bakar. Olayları ve gelişmeleri anlamaya çalışmak yerine, kendi önyargılarının doğrulandığını bunlara bakarak görmek ister.
Birinci türe mensup insanların yönlendirdiği toplumlar için yaşam, tehlikeler ve tehditlerle doludur. Dünyadaki her çeşit sosyopolitik, ekonomik, diplomatik veya teknolojik gelişme, o toplumu yıkmak, bölmek, çökertmek için dış ve iç güçlerin planladığı birer komplodur.
Onlar için tarih determinizmle değil fatalizmle izah edilebilen bir süreçtir. Değişim, güçlü ve kötü niyetli odakların bir zorlamasıdır.
İkinci tür insan içinse bugün, bundan sonraki hayatın başlangıcıdır.
Elbet bugünün ve yarının içinde dünün kalıntıları da, etkileri de vardır. Ama tarih asla bir tekerrür değildir. Tarihte sergilenen hataları bildiğiniz takdirde, bu hatalar gelecekte de tekrarlanmaz.
İkinci tür insanın temel içgüdüsü "Kuşku" dur, "Bilgiye ulaşmak" tır.
İnsanlığı ikinci türün mensupları ileriye taşır.
"Tedavi edilmez hastalık" teşhisi koyulan illetlere onlar deva bulur. "Gidilemez" denilen uzaklara onlar gider. "İnsan vücudu bu hıza dayanamaz" denilen süratlere onlar ulaşır ve geçer.
O ikinci tür insanlık her çeşit yobazlığın, saplantıların, doktrinleşmiş ideolojilerin antidotudur. Onların ağzından dünyanın hiçbir toplumu için "Bunlar zaten adam olmaz" yargısının seslendirildiğini duymazsınız. Onların yönlendirdiği toplumların kaderi değişir.
"Bunlar zaten adam olmaz" denilen toplumlar ihracat rekorları kırar, ekonomide dünya ile rekabete girer. "Dünyada herkes bize düşman" saplantısına sokulmuş toplumlar, dünyanın bütün ülkeleri ile diyaloga ve dayanışma içine girer.
Bir de bu iki türün sentezinden oluşmuş üçüncü tür insan vardır ki buna "Politikacı" denir. Politikacı muhalefette ikinci türe, iktidarda ise, birinci türe daha yakın bir kişiliğe bürünür.
Muhalefetteki politikacı kuşkucudur, değişimden yanadır, yarına dönük yaşar.
İktidardaki politikacı ise statükocudur. İktidarının başındayken başka, sonundayken başka kimlik sergiler.
Belirli süre iktidarda kalan politikacı çözüm bekleyen sorunların tartışılmasını değil, kendisinin çözüme kavuşturduğu sorunların konuşulmasını ister.
Çözüm bekleyen sorunlar medya tarafından haberleştirilmediği zaman bunların yok sayılabileceğini düşünür. Sebepsonuç ilişkisini aramak yerine, sebebi medyanın yayınlarına bağlar.
İktidardaki ve muhalefetteki politikacıların dünyaya ve topluma yabancılaşmalarının antidotu da, ikinci türe mensup bağımsız, bağlantısız, özgür ve özerk düşünce odaklarıdır. Saplantısız, önyargısız, kuşkucu aydınlardır.
Toplumlar bu tür "Gerçek aydın" ve "Özerk" düşünce odaklarını yaşatabildikleri oranda gelişir. Siyaset sadece birbirinin kalesine gol atmayı düşünen karşı kampların kör dövüşü olmaktan çıkar.