Pavarotti "Kadın oynaktır" (La donna e mobile) diye söylesin dursun, asıl oynak olan dünya politikasıdır. Daha düne kadar "Dünya politikasındaki tek oyuncu ABD kaldı" diye söylenmiyor muydu? Derken bir soğuk kış geçince Avrupa'nın Rus doğalgazına bağımlı olduğu çıktı ortaya. Arkasından "İran'ın nükleer silah çalışmalarına karşı Amerika ne yapacak" diye beklenirken, yine Rusya devreye girdi ve askeri müdahale planları rafa kaldırıldı.
Şimdi de Irak'ta Amerika Mukteda es Sadr'a kızıp Şiiler'le arayı açarken, bölgede yeni bir denge oluşuyor. Bu dengenin bir yanında İran ve herhalde arkasında Rusya da var.
Büyük Demokrasi (Veya Ortadoğu) Projesi'nin de Filistin'de Hamas'ın iktidar olması ile nasıl tartışılır hale geldiğine de tanık olduk bu arada.
Karadeniz'in kuzeyinde ise, önce Belarus'ta, arkasından Ukrayna'da seçmenler "Rusçular" a oy verdi. Yani bu bölgede de halk darbesi ile yapılan "Turuncu Devrim" leri, halk rafa kaldırmaya başladı.
Uzakdoğu'da Çin, "Ekonomik Dev" olarak da "Süper Güç" kimliğini hızla donatıyor.
Bizim alternatif stratejik ortağımız Avrupa ise bir geçiş döneminde. Kendilerini yenileyemeyen Avrupalılar, hala geçmişlerinin mirasını yiyor. Durgunluğu aşamıyorlar. Örneğin Fransızlar hala Fransız ve "1968 Ruhu" ndan sonra, "1789 Ruhu" da sokaklara dökülür mü diye gözlemciler tarafından heyecanla izlenmekteler.
"Sözde tek" Süper Güç Amerika ise, Irak açmazı içinde "Acaba Vietnam günleri geri mi geldi" yi tartışıyor. Mümkün olsa Bush'u da Nixon gibi Beyaz Saray'dan uzaklaştıracakları kesin. Bush ise, kendisini hesapsız bir serüvene sürükleyen "Neo Conlar" dan uzaklaşmaya çalışıyor.
Bizim iç politikamız da oynak tabii. AB heyecanı ile geniş kitlelerin desteğini alan, makro ekonomideki başarılarıyla da hem iç hem de dış sermayenin güvenini kazanan AK Parti iktidarı, sanki bütün bunlar yaşanmamışçasına bir kuşatılmışlık ortamı veya ruh haleti içinde. Türkiye'nin kronikleşmiş kısır döngüleri içine girdiler ve sanki muhalefette gibiler.
Böyle dönemlerde insanlar da toplum kesimleri de birilerine ve bir şeylere kızarak vakit geçirir. Çünkü bu ortamlarda kararsızlık duygusu egemendir.
Dünyayı değiştirmeye ve yeni düzen kurmaya bizim gücümüz yetmeyeceğine göre, doğru olan kendi kararsızlık ortamımızı sona erdirecek adımları atmaktır.
Bunun bir çözümü erken genel seçim olabilir. Böylece, kim iktidar olursa seçmenden aldığı güvenoyu ile yumruğunu masaya indirip, parlamento dışı iktidar odaklarına gerçek iktidarı hatırlatır.
Ya da bugünkü iktidar, topluma heyecan verecek yeni ve somut projeleri açıklayıp, kendi içinde kadro değişiklikleri de yaparak, yola yeni çıkmış gibi bir hava ile yoluna devam eder.
Özetle, böyle geçiş dönemlerindeki kararsızlıklar insanları da toplumları da bunaltır.