Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Türk siyasetinde "Bilge kişi" eksikliği var

Türk politikasında "Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur" geleneği sürüp gitmekte. Kuşaklar değişse de, politikaya eski alışkanlıklar egemen. Bu alışkanlıkların başında da rakiplerin karalanması geliyor.
Bunun en çarpıcı son örneğini, 1990'lı yılların başında görmedik mi? Turgut Özal'lı yılların sonunda girilen 1991 seçimlerine, Demirel'in DYP'si "İktidara gelince Koskotas Dosyaları açacağız" sloganıyla girmişti. Seçim sonrasında kurulan DYP-SHP koalisyon iktidarı da, Koskotas Dosyaları'ndan sorumlu Devlet Bakanlığı'na, Orhan Kilercioğlu'nu getirmişti.
Sonra ne oldu? Bu bakanlık lağvedildi. Ama merkez sağın iki temel partisi ANAP'la DYP'nin arasına da kan davası girdi.
Bu iki parti uzlaşıp koalisyonu çok zor kurdular. Demirel'in Özal'a yaptığını, daha sonra Mesut Yılmaz Tansu Çiller'e yaptı. Zorla kurulan koalisyona "Dosyalar"ın gölgesi düştü. Koalisyon dağıldı, Refah-DYP koalisyonunu 28 Şubat izledi.
Merkez sağ partiler birbirlerini öyle yıprattılar ki ve bilinçsiz medya da kendisini bu çılgınca sürece öylesine kaptırıp ANAP ile DYP arasındaki bu kör dövüşüne taraf oldu ki, sonuç 2002 seçimlerinde ANAP'ın da DYP'nin de barajın altında kalmalarına dayandı.
Bu sürece girilmesini önlemesi gereken "Bilge kişi" Demirel'di. Ama o da, 1960'lar ve 70'lerden kendisine karşı yürütülen "Şaibe" kampanyalarından aldığı dersi, 1990 sonrasına uygulayarak taşımıştı.
Kendi kurduğu parti olan DYP'yi bu esintiyle parçaladı. Tansu Çiller'i korumak yerine ona karşı bir nevi nefret duydu. Cumhurbaşkanlığı süresini uzatır ümidiyle sarıldığı ve başbakan yaptığı Mesut Yılmaz'dan, siyasi hayatının en büyük ihanetini gördü.
Peki daha sonra ne oldu? Cumhurbaşkanlığı bitince aynı medya onun "Aile fotoğrafları"nı ilk sayfalarına taşıdı.
Demek istediğim şu. Bugün Demirel "28 Şubat ne kadar haklıydı" diye demeçler vereceğine, geçmişten aldığı derslerin ve yaptığı hataların dökümünü yapsa, Türk siyasetine katkı sağlar.
1990'lı yılları nasıl ziyan ettiğimizi, merkez sağ partilerin nasıl birbirlerini karalayıp yok ettiklerini ve kendisinin bu süreçteki katkısını değerlendirse mesela.
Bugün dünün devamıdır ama bugünün ille de dünün aksaklıklarını ve yanlışlarını taşıması gerekmez ki.
1960 öncesi Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın akrabaları hakkındaki yıpratıcı iddialarla bugünün Maliye Bakanı Unakıtan'ın yakınları hakkındaki iddiaların üslubu arasında ne fark var sanki? Demirel Olimpos Dağı üzerinden dünyaya bakar gibi havalanacağına, "Aman dikkat edin. Bu tür siyasete kaç kez demokrasiyi de, partilerimizi de kurban ettik. Rakiplerim önce beni, sonra ben de onları karaladım. Sonuç hepimiz için hüsran oldu" dese, bence ondan beklenen "Bilge Kişi" kimliğini sergiler.
Çevik Bir'in sustuğu dönemde 28 Şubat'a sahip çıkmanın ne anlamı var yani?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA