İnsanlar, yetişmelerine, kültürlerine, bulundukları siyasal konuma göre, aynı olayı farklı algılar. "28 Şubat"ta da böyle oldu.
MGK'nın verdiği "Muhtıra"yı, dönemin başbakanı Erbakan, bir "Darbe uyarısı" biçiminde algılamadı. Çünkü sözlerinin
ve davranışlarının anayasal düzeni tehdit ettiğini düşünmüyordu. Bütün siyasi yaşamındaki tutumunu başbakanlığında da sürdürdüğü için, ona göre anormal bir durum yoktu.
MGK Bildirisi'nin hemen ertesinde kendisi ile yaptığımız görüşmede askerlerin siyasete hiç müdahale etmediğini söylemiş ve bunun kanıtı olarak "Sadece bir general TRT'deki yakını için yardım istedi" demişti bana. Başbakanlık görevini bırakmasından hemen önceki bir görüşmede de "Askerler beni seviyor ama Çiller Hanım'ı sevmiyorlar" diye konuşmuştu. O sırada bunları dinleyen bir kişi, "Hocam, askerler Çiller'i sizinle koalisyon kurduğu için sevmiyorlar" diye tepki gösterince şaşırmıştı.
Bugün de bu farklı algılamalar devam etmekte. Örneğin bir kesim imam hatiplere ve başörtüsü sorununa takılıp "Laiklik elden gidiyor" deyince, bunu AK Parti'nin tepesi de tabanı da anlamıyor.
Yapmamız gereken herkesin anlayacağı ve anlayışla karşılayacağı "Ortak Dil"i bulmaktır. Aksi halde, Türkiye'nin sosyo-politik yapısındaki dualizm, sağırlar diyaloguna dayalı biçimde sürekli gerginlikler üretir.