Doğal olayları saati ve dakikası ile önceden bilmek tabii ki bilim ve teknolojinin insanlık önünde açtığı yeni bir ufuk. Ama açıkçası biraz da can sıkmaya başladı bu durum.
Modern kahinliğin ilk ürünü, doğacak bebeğin cinsiyetinin anasının karnındayken bilinmesi oldu. Bu da "Doğum"un bütün sihrini kaçırdı.
"Hamile kadının karnı köşeliyse erkek, yuvarlaksa kız bebek geliyor" türü bütün tahmin çeşitlemeleri bitti. Doğacak bebeğin cinsiyeti bilinince, hazırlıklar ona göre yapılmaya başlandı. Erkeğe mavi, kıza pembe zıbınlar önceden alınır oldu.
Doğumhane kapısında dokuz doğururken, hemşirenin gelip "Nurtopu gibi bir oğlunuz oldu" müjdesini verdiği babaların karikatürleri tarihe karıştı. Doğum sonrası gözünü açan anneler artık "Kız mı oğlan mı" diye sormuyor.
Tabii bir de bunun ötesi, yani doğacak bebeğin cinsiyetinin isteğe göre belirlenmesi var ki, bu konuya şimdi girmeyelim.
Özellikle tıp alanına fizik biliminin iyice girmesi, nükleer tıp, sonografi, tomografi gibi yöntemler, eskiden ancak son aşamada anlaşılan hastalıkların ne olduklarını, başlangıçta anlamamızı sağladı. Hele bir de "Gen"ler var ki devrede, insanın geleceğe dönük hayat yolculuğunun adeta kader haritasını veriyor bunlar. "Gen mühendisliği", giderek "Toplum mühendisliği"nin önüne geçecek gibi görünüyor.
Siyasetin modern kahinleri ise, kamuoyu araştırmacıları. Onların yaptıkları anketlerle, seçim yapılmadan seçim sonucunun ne olacağını bilebiliyoruz. Bütün mesele bu anketlerin bilimsel gereğine uygun yapılması ve anketi yaptıranın isteğine göre sonuç belirlenmemesi.
"Meteoroloji"nin öngörüler konusunda ulaştığı nokta ise sinir bozucu olmaya başladı.
Eskiden "Yağmur bekleniyor", "Kar bekleniyor" benzeri genel uyarılar gelirdi meteorolojiden. Şimdi saat kaçta neyin yağacağını söylüyor uzmanlar. Dün sınırlarımızdan Türkiye'ye ziyaretini başlatan "Sibirya soğukları" konusunda da durum böyle oldu. Kar ve ısı derecesi konusunda saat saat durumun ne olacağını öğrendik. Bütün açıklamalar da doğru çıktı.
Yıllar önce bir karikatür görmüştüm. Sağanak yağmur altında konuşan üç kişi vardı bu karikatürde. Bunlardan ikisi yağmurlukluydu ve ellerinde şemsiyeleri bulunmaktaydı. Üçüncü kişi ise kısa kollu yazlık bir gömlek giymişti, sucuk gibi ıslanmıştı. Yağmurluklu ve şemsiyeli olanlardan biri diğer yağmurluklu ve şemsiyeliye, kısa kollu adamı "Meteoroloji bölge müdürü" diye tanıştırıyordu.
Artık böyle karikatürler yapmak da mümkün değil neticede.
"Geriye hayatta bilinmedik ne kalıyor" derseniz, yine de insanların ve bazı toplumların "Kader"leri hala pek bilinemiyor. İsviçreli, varlıklı, önemli bir işadamı var tanıdığım. 1960'tan beri Türkiye'de yaşıyor. Türkiye'deki ilk günleri 27 Mayıs 1960 günüymüş. Karı koca İstanbul Levent'te yürüyüşe çıkmışlar. Onlar yolda yürürken, civardaki evlerin pencereleri açılıyor ve insanlar onlara el sallayıp, bir şeyler söylüyorlarmış. Bizim İsviçreli "Bu Türkler ne dost canlısı insanlar, bizi mahallede ilk kez gördükleri için el sallayıp 'Hoş geldiniz' diyorlar galiba" demiş. Sonra anlamışlar ki insanlar "Darbe oldu, sokağa çıkma yasağı var" diye uyarmaktalar onları.
Ona "Malın mülkün İsviçre'deyken neden Türkiye'ye yerleştin" diye sorduğumda şu cevabı vermişti:
- İsviçre' de canım sıkılıyor. İsviçre' de beş yıl sonra neyin nasıl olacağını biliyorum. Türkiye' de ise gelecek haftayı tahmin etmek bile çok zor. Burada heyecan var. Türkiye' de hiç canım sıkılmıyor...
Ne dersiniz?.. Her şeyi hava durumu gibi veya İsviçre'deki gibi önceden bilsek, hoşumuza gider miydi?