Dün hayata gözlerini yuman Aydın Güven Gürkan, siyaset tarihimizde sayıları çok fazla olmayan "Birleştiren adam" lardan biriydi.
Sosyal Demokrasi Vakfı'nın (SODEV) Gürkan'ın ölümü üzerine yayınladığı bildiride, onun solu birleştirme konusundaki katkısı şu şekilde hatırlatılmıştı:
- Prof. Gürkan, 1983 yılında politikaya girerek aynı yıl Halkçı Parti'den 17'nci dönem Antalya milletvekili oldu. 1984'te bu partinin genel sekreterliğine, 1 Temmuz 1985 tarihinde ise genel başkanlığına seçildi. Gürkan, SODEP Genel Başkanı Erdal İnönü ile birlikte 3 Kasım 1985'te gerçekleşen SODEP-HP birleşmesinin baş mimarlarından oldu. Birleşmenin ardından aynı gün oy birliği ile SHP adını alan birleşik partinin ilk kurucu Genel Başkanı olan Gürkan, 1 Haziran 1986'da bu görevi İnönü'ye bıraktı.
Bu birleşme sürecinde Aydın Güven Gürkan ve Erdal İnönü'nün birlikte yaptıkları Trakya gezisine ben de katılmıştım. Sosyal demokrat iki seçkin aydının birlikteliğinden doğan sinerjinin, Türk siyaset yaşamına getireceği olumlu katkıyı, hem otobüsteki sohbetlerde, hem de duraklarda halkla girilen diyaloglarda görmüştüm.
Nitekim Halkçı Parti-SODEP birlikteliğinden doğan SHP 1989'daki yerel seçimlerde büyük başarı kazandı, 1991'de iktidar ortağı oldu.
Ama sonra "Bölenler" veya "Hizipçiler" yine ağır basacaktı. 1995'te SHP ile CHP'nin birleşmesi öncesi ve sonrasından bugüne uzanan dönemdeki sayısız olağan ve olağanüstü kurultayları hatırlıyoruz.
Aydın Güven Gürkan şimdi sonsuz yolculuğunda. Diğer "Birleştirici"
Erdal İnönü ise, siyaset dışında. Sonuçta Türk sosyal demokratları da, Türk merkez sağı gibi paramparça.
Oysa evrensel siyasette başarı, farklı görüşler ve kesimler arasındaki ayıran değil birleştiren öğeler öne çıkarıldığı oranda gerçekleşir. Örneğin sağ partilerde de, sol partilerde de "Kanat" lar vardır. Ama bizde kanat yerine
"Hizip" ler oluşur. "Lider" de bu hiziplerden biri içinde yer alıp, diğerlerini tasfiye eder.
Takvim gazetesinde Oğuzhan Beyaz ile Mehmet Çetingüleç'in yaptıkları söyleşide, Süleyman Demirel şöyle diyordu:
- Unumu eledim ama eleğimi henüz asmadım. Çünkü bunca yıl benim kazandığım, tecrübedir. Öğrendiğim şeylerin bir gün ülkeye faydası olacaksa veya ülkeye lazım olacaksa... Ve bu lazım olma keyfiyetinin de takdiri gene bu ülkenin insanlarına, halkımıza ait olacaksa... Yani bir gün gelip, "Ne oturuyorsun, kalk, ülkenin sana ihtiyacı var" gibi bir taleple karşı karşıya kalırsam... Ve o ihtiyaç olarak gösterilecek şeyi benden başka birisinin yapamayacağına kanaat getirirsem... Ben hizmeti reddetmem. Ama talep benden gelmez.
Bunları okurken Aydın Güven Gürkan'ın da, Erdal İnönü'nün de ne başbakan ne cumhurbaşkanı olabildiklerini düşündüm. Yani Demirel daha başarılı bu açıdan siyasette. Hala yeniden göreve aday.
Ama Gürkan'la İnönü'nün başardıkları "Birleşme" yi Demirel hiç başaramadı.
1960'lar ve 70'lerden başlayarak merkez sağdaki "Derin Koalisyon" un sürekli dağılmasına hem tanık, hem neden oldu. Sade "Demokratik Parti Olayı" nı kastetmiyorum. Necmettin Erbakan da, Adalet Partisi içinde olabilirdi. Turgut Özal da, adaylığı kabul edilmediği için MSP'den aday olmamış mıydı? Bırakalım 1980 öncesini. 1991'de Özal Cumhurbaşkanı, Demirel Başbakan'ken bu ikili birlikte çalışabilselerdi, bugün Türkiye çok farklı bir yerde olmaz mıydı? 28 Şubat döneminde DYP'yi bölecek yerde ANAPDYP birleşmesi için çaba harcasaydı mesela...
Evet... Artık "Rahmetli" olan Aydın Güven Gürkan'ın ailesine ve Türkiye'deki bütün "Birleşme" ve "Uzlaşma" dan yana olan insanlara baş sağlığı diliyorum.