Akşam'da Şakir Süter arkadaşımız kaç gündür "Düğmeye basıldı mı" sorusunun cevabını bulmaya çalışıyor.
Cevabı bulduğunu şu ana kadar söylemek mümkün değil.
Örneğin Tayyip Erdoğan başbakanlıktan gider veya götürülürse yerine kimin geleceğine ya da getirilebileceğine ilişkin o kadar çok isim sıralamakta ki, benim gibi tüm okurlarını telefon rehberini roman zanneden akıl hastasına benzetti.
Bilirsiniz. Akıl hastasının heyecanla kalın bir kitabın sayfalarını çevirdiğini gören ruh doktoru, "Kitabı beğendin mi, güzel mi" diye sormuş. Akıl hastası da "Kitap güzel, ama çok şahıs var, hiçbiri arasında bağlantı da yok, aksiyon da yok bu kitapta" diye cevap vermiş.
Doktor kitabı alıp kapağına bakınca, bunun telefon rehberi olduğunu görmüş.
Şakir Süter'in telefon rehberinin dünkü sayfalarından bir bölüm aktarırsam, ne demek istediğimi anlarsınız:
- Henüz ortada 'neyin nasıl olacağı, kimin nerede yer alacağı' sorularına cevap bulunabilmiş değil. Ancak, çok sayıda isim geçiyor. Herkes, gönlünden geçen ismi bir yerlere yakıştırıyor. Prof. Mehmet Haberal'ın, Prof. Süheyl Batum ve Prof. Yılmaz Büyükerşen'in isimlerini sıkça duyuyoruz. Bedrettin Dalan açık açık ortaya çıkmadan, etkili çevrelerle diyaloglarını sürdürerek gücünü korumaya çalışıp 'adaylığını' hatırlatıyor. Hikmet Çetin için 'geleceğin Cumhurbaşkanı adayı' diyenler var ama... 'Birileri' için 'Hikmet Abi' her zaman, her görev için makul ve mantıklı isimdir. TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu istediği kadar siyasetten uzak durduğunu söylesin, kendisi sürekli biçimde bir yerlere yakıştırılıyor. 'Yeni senaryolardan' söz edilirken, çeşitli vesilelerle kulağımıza gelen diğer isimler de şunlardı: Mehmet Ali Bayar, Yaşar Okuyan, Ali Müfit Gürtuna, Ali Talip Özdemir, Tekin Enerem, Prof. Yaşar Nuri Öztürk, Sinan Aygün.
Sevgili Şakir Süter, bu isimlerle de yetinmiyor ve yeni isimleri de ekliyor:
- AKP içinde de el altından 'Tayyip Erdoğan sonrası' için kavga var. Bu kavganın öncüsü Melih Gökçek. Bu bağlamda Rifat Hisarcıklıoğlu ile Sinan Aygün'ün isimleri birlikte anılıyor. Öte yandan, Abdullah Gül ile Melih Gökçek arasındaki eskiye dayalı siyasi rekabet, 'Düğmecilerin' yakın takibinde.. Eğer Tayyip Erdoğan, Çankaya'ya çıkmakta direnir ve de çıkarsa... AKP içindeki ilk büyük çatışma, Abdullah Gül ile Melih Gökçek arasında yaşanacaktır.
Açıkçası bu "Düğmeye basıldı mı" sorusuna cevap aramak yerine, "Geçmişte düğmelere nasıl basıldı" sorusunu irdelemek şu anda daha tutarlı geliyor bana.
Biliyoruz ki artık askeri darbelerle düğmeye basmak pek mümkün değil. AB sürecinde cuntacılık oyunu oynamak en damardan "Bonapartist"ler için bile çok riskli.
Şimdi düğmeye ancak seçmen basabilir.
Bunun en son örneğini de 3 Kasım 2002 genel seçimlerinde görmedik mi? Seçmen düğmeye basınca eskiye dair ne varsa gitmedi mi cancağızım? Özetle, düğmeye basmak isteyen kim varsa arkasındaki seçmen kitlesine bakıp, ona göre konuşmak zorunda. Ama kendi çevresi ona "Sen başbakan olacak adamsın" diyerek sürekli ego-build up yapabilir. Buna mani bir durum yoktur. Sadece düğme, evindeki elektrik düğmesinden öteye gidemez.
Yani cevabı aranması gereken soru "Gelecek genel seçimde seçmen kimin düğmesine basacak" şeklinde olmalıdır. O seçim için de düğmeye basacak parmak, Tayyip Erdoğan'ın işaret parmağı.