Bugün 26 yaşında olanlar için 1979, doğdukları yıldan öteye bir anlam taşımıyor. Ama yaşını başını almış ve yaşadıkları zamanı bilinçle değerlendirmiş insanlar için 1979, Türkiye'nin örtülü bir iç savaştan, 12 Eylül 1980 askeri müdahalesine doğru hızla sürüklendiği bir yıldı.
Dün cezaevinden salıverilen Mehmet Ali Ağca'nın Abdi İpekçi'yi vurduğu 1 Şubat 1979 günü, Humeyni de İran'a dönmüştü. Humeyni'nin İran'a dönmesinden iki hafta önce Şah Rıza Pehlevi, Tahran'dan bir uçağa binip, Mısır'a kaçmış, tahtını ve ülkesini ebediyen terk etmişti.
Yani sadece Türkiye değil, tüm Ortadoğu kaynıyordu.
İpekçi'nin vurulduğu akşam ben trenle Ankara'ya gitmekteydim. Haberi trende aldım. Ankara'da trenden inince doğru Başbakanlığa, o zaman Başbakan olan Ecevit'e gittim. Özel Kalem Müdürü olan Kemal Güçyener beni bekletmeden Başbakan'ın yanına aldı.
Duyduğum üzüntünün ve yaşadığım heyecanın etkisiyle, Ecevit'e bir nefeste şunları söyledim:
- Abdi İpekçi öldürüldü. Bunun ne anlama geldiğini en fazla sizin bilmeniz gerekir. Hemen ana muhalefet lideri Süleyman Demirel'i davet edin. Kavgayı ve çekişmeyi bırakıp, CHPAP koalisyonu kurun. Bunu yapmazsanız, ilerde meydana gelecek gelişmeleri önleyemezsiniz.
Ecevit beni dinledikten sonra, "Bu mümkün değil. Ayrıca benim öğle yemeğinde Senato Başkanı Sayın Sırrı Atalay'la randevum var" cevabını verdi.
Ben sinirlenmiştim, bu yüzden de galiba ölçüyü kaçırmıştım. Ecevit'e yakın geçmişte benzer ortamlarda neler olduğunu, Çankaya Zirveleri'ne bazı siyasilerin nasıl zorla götürüldüklerini hatırlattım, "Siyasette boşluk olunca askerler bunu doldurur" falan dedim.
Ecevit benim üslubumdan rahatsız olduğunu ima edince de çıktım odadan.
Bu defa Güniz Sokak'a, Süleyman Demirel'in evine gittim. Demirel çok üzgündü, sarıldı ve "Abdi Bey'i kaybettik, perişanım" dedi. Ben bir yalan söyledim o anda,
- Başbakan'ın yanından geliyorum. Sizinle görüşmek istiyor, dedim.
Demirel yüzüme baktı, "İpekçi'nin kaybı seni etkilemiş, hayal görüyorsun. Ecevit benimle görüşmez" diye cevap verdi. Sonra ekledi,
- Ben senin ne yapmak istediğini biliyorum. İkimizi yan yana getirip, birlikte fotoğrafımızı çekeceksin. Sonra da fotoğrafı gazeteye basıp, "Abdi İpekçi'yi bunlar öldürdü" diye manşet atacaksın. Haksız da olmayacaksın.
Demirel daha sonra şunları söyledi:
- Abdi İpekçi'nin cenazesinde gözümü Ecevit'e dikeceğim. Bana selam verip, gülümserse, koluna gireceğim. Ne isterse onu yapacağım. İster koalisyon, ister başka bir şey. Sana söz veriyorum.
Abdi İpekçi'nin Teşvikiye Camii'ndeki cenazesinden sonra, o zaman Adalet Partisi İl Başkanı olan Hüsamettin Cindoruk bana geldi. Demirel'in mesajını getirdiğini söyledi. Demirel "Ben Barlas'a verdiğim sözü tuttum. Gözümü cenazede Ecevit'e diktim. Yüzüme bile bakmadı, selam bile vermedi" demiş.
12 Eylül 1980 sabahı, Demirel ve Ecevit'in götürüldükleri Çanakkale'deki askeri tesisi aradım ve Demirel'le görüşmek istediğimi söyledim. Hemen bağladılar. Durumunu sorduktan sonra "Artık Ecevit'le görüşüyorsunuzdur" dedim. Demirel güldü, "Hayır, sadece aynı denize bakıyoruz" dedi.
Bu anlattıklarımı daha önce de yazdım. Mehmet Ali Ağca tahliye edilince bunlar yine geldi aklıma.