Henüz bitmemiş bir yıl hakkında "2005 bugün bitiyor" diye yazmak hiçbir gazeteciyi zor durumda bırakmaz. Çünkü 2005'in bir şeye veya bir yere takılıp durması mümkün değildir.
Bütün yıllar gibi 2005 de geçecek ve bitecektir.
Peki bu durumda biz gazeteciler, bitmesi kaçınılmaz olan yıllar hakkında neden her son günde bu kadar çok yazı yazarız? Çünkü o geçen yılda yaşanan olayların çoğu, gelecek yıllarda da devam edecek gelişmelerin işaretçisidir.
Tarihçi Bernard Lewis'e hocasının söylediklerini yine hatırlatayım:
- Tarihçiliği meslek olarak seçeceksen, 17'nci yüzyılın gerisi ile ilgilen. Çünkü 18'inci ve 19'uncu yüzyıllar, gazeteciliğin ilgi alanına girer.
Çok doğru bir gözlem değil mi bu?
Kaç yüz yıl birer Türk (Veya Osmanlı) kenti olarak yaşayan Selanik'in, Halep'in, Bağdat'ın 20'nci yüzyılda farklı siyasi haritalar içinde nasıl yer aldıklarını bilinçli biçimde değerlendirmezseniz ve tarihte ilk kez bir imparatorluğun (Sovyetler Birliği) bir askeri yenilgi olmadan çöküp parçalanmasının nedenlerine inmezseniz, bölgenin ve dünyanın geleceği hakkında söyleyecek hangi değerli sözünüz olabilir ki?
Eğer "Tarih Bilinci"ni fazlaca önemsemiyor ve bugüne hamasi nutuklar atarak bakmayı yeğ tutuyorsak, en azından "Zaman"ı yaşayarak yerli yerine oturtmuş şairlerden yararlanamaz mıyız? Mesela Çankırı Hapishanesi'nden mektup yazan Nazım Hikmet'ten bir şeyler öğrenmeyi deneyemez miyiz?
- Bir akşamüstü / oturup/ hapisane kapısında / rubailer okuduk Gazali'den :/ "Gece: / büyük laciverdi bahçe. / Altın pırıltılarla devranı rakkaselerin. / Ve tahta kutularda upuzun yatan ölüler. / Bir gün eğer, / benden uzak, / karanlık bir yağmur gibi, / canını sıkarsa yaşamak / tekrar Gazali'yi oku. / Ve Pirayende'm benim, / ben eminim / sen sadece merhamet duyacaksın / ölümün karşısında onun / ümitsiz yalnızlığı / ve muhteşem korkusuna. / Bir akar su getirsin Gazali'yi sana: / "- Toprak bir kasedir / çömlekçinin rafında tacidar, / ve zafer yazıları / yıkılmış duvarlarında Keyhüsrevin..." / Birikip sıçramalar. / Soğuk / sıcak / serin / Ve büyük laciverdi bahçede / başsız ve sonsuz / ve durup dinlenmeden / devranı rakkaselerin... Bilmiyorum, neden / aklımda hep / ilk önce senden duyduğum / Çankırılı bir cümle var: / "Pamukladı mıydı kavaklar / kiraz gelir ardından." / Kavaklar pamukluyor Gazali'de, / fakat / görmüyor, üstat, / kirazın geldiğini. / Ölüme ibadeti bundandır.
Evet... Bugün 2005'in son günü. Başladığı gün "Geçen yıl" olmaya mahkum edilmiş "Bu yıl" içinde, Arthur Miller (Şubat), Attila İlhan (Eylül) öldü, Refik Hariri (Şubat) öldürüldü. YTL'ye geçtik, AB ile üyelik müzakerelerine başladık (3Ekim). Fransa ve Hollanda halkı AB Anayasası'nı reddetti (Mayıs), Fransa'da varoşlar ayaklandı (Ekim), Katrina New Orleans'ı (Ağustos), El Kaide Londra'yı (Temmuz) vurdu.
Bu olaylardan hangilerini ileride 2005'i hatırlayarak aklınıza getireceksiniz. Ama biliyorum ki dudaklarınızda hep Attila İlhan'dan dizeler olacak:
"Sevmek kimi zaman rezilce korkudur
İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Birkaç hayat çıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu"