Okulda bize otomobil markalarını öğretmezler. Savaşları, antlaşmaları, fizik ve matematik kurallarını, biyolojinin kapsamına giren her şeyi öğreniriz. Ama hiçbir ders kitabında "Ford" ya da "Mercedes" diye bir markayı görmeyiz.
Fransız ilkokulunda okutulan "Hayat Bilgisi" kitabına bakmıştım. Orada bir Fransız, otomobil almak istediği zaman, Renault'yu mu, Citroen'i mi yoksa Peugeot'yu mu seçsin, yakıt tüketimine mi, konfora mı önem versin, onlar vardı kitapta. Ayrıca Paris'ten Marsilya'ya uçakla gitmek için havaalanında bir kişinin neler yapması gerektiği de öğretiliyordu ilkokul 3'üncü sınıf hayat bilgisinde.
"Forbes" dergisinin son sayısında "James Bond'un Arabaları" konulu yazıya takılınca, markaların ve özellikle otomobil markalarının belleğimizde ne kadar çok yer kapladığını bir kez daha hissettim.
Önce "Bond Arabaları"nı ve bunların hangi Bond filmlerinde kullanıldığını hatırlayalım:
Aston Martin V12 Vanquish, "Die Another Day" / BMW Z8, "The World Is Not Enough" / BMW Z3, "GoldenEye" / BMW 750Li, "Tomorrow Never Dies" / Aston Martin DB5, "Thunderball" / Citroen 2CV, "For Your Eyes Only" / Aston Martin V8, "The Living Daylights" / Lotus Esprit, "The Spy Who Loved Me" /Alfa Romeo GTV6, "Octopussy" / Ford Mustang Mach I, "Diamonds Are Forever".
Bir de Bond düşmanları olan kötü adamların kullandığı bazı arabalar var.
Mesela "The Man With the Golden Gun"daki Francisco Scaramanga, "AMC Matador" kullanmış. "Goldfinger"in arabası "Rolls Royce Phantom"muş. "Thunderball"da Bond'un "Aston Martin DB5"ine karşı düşmanının altında "Ferrari F355" varmış. Ancak bu yazının amacı James Bond'un dünyasını irdelemek değil. Bu konuyu merak edenler için "jamesbond.com" sitesini öneririm. Asıl konumuz otomobil markaları.
Bu markalar aslında tarihe de geçmiş durumda. Öyle olmasa Anıtkabir'de Atatürk'ün "Lincoln"leri de sergilenir miydi? Hitler de, yeni Almanya'nın Adenauer'i de "Mercedes" kullanırlardı. Helmuth Kohl'un "BMW", Schroeder'in ise "Audi" kullandığını görüyoruz.
Babam Cemil Sait Barlas 1948'de hem Ekonomi, hem de Ticaret bakanı olduğu için, iki tane makam arabası vardı. Biri 1946 model "Packard", diğeri de 1947 model "Cadillac"tı. Packard'ın arkasında otururken konuşmaları şoför duymasın diye arada cam bulunurdu. Şoföre bir şey söyleneceği zaman bu, sağ koltuğun yanında asılın duran dahili telefonla yapılırdı.
Benim ilk kullandığım 1950'li yılların Volkswagen'inde vites değiştirmek için çift debriyaj yapılırdı. Vites kutusundaki dişliler senkronize çalışmazdı çünkü.
Otomobil markaları devletlerin de simgeleridir.
İkinci Dünya savaşı sonrasında "Galip 4'ler"in Dışişleri Bakanları Londra'da Savoy Oteli'ndeki toplantıdan çıkarken kapıcı onların otomobillerini çağırıyormuş:
- Mr. Acheson'un Cadillac'ı, Gaspodin Molotof'un Zil'i, Sir Eden'ın Bentley'i, diye çağrı yapmış.
Biraz duraklamış ve sonra alçak bir sesle, "Mösyö Schuman'ın lastik çizmeleri ve şemsiyesi" demiş. O dönemde Fransa savaşı kazanmıştı ama işgal gördüğü için perişandı.
Bu yazıyı okuduktan sonra sakın "Türkiye'nin bunca önemli sorunu varken otomobil yazılır mı" demeyin. Sizler bu önemli sorunlar yüzünden otomobilinizi kullanmaktan vazgeçebiliyor musunuz hiç? İyi bir araba gördüğünüzde dönüp bakmaz mısınız? Bilmediğiniz otomobil markası var mı? Karlofça'nın tarihini ve şartlarını mı, sahip olduğunuz ilk arabanın özelliklerini mi daha fazla hatırlıyorsunuz?