Halimiz gerçekten Nasreddin Hocalık olmaya başladı.
Hoca'nın eşsiz fıkrasını hatırlıyorsunuzdur. Daha önce de bu sütunda yazmıştım.
Cenaze namazı kılınmış, tabut omuzlarda, cemaat mezarlığa doğru ilerlemektedir. Nasreddin Hoca da tabutun yanında yürümektedir. Birden tabutun kapağı oynar, öldüğü varsayılan kişi başını kaldırır. Tabutun yanında yürüyen Hoca'ya yalvarmaya başlar:
- Hocam, ne olur durdur bu cenazeyi. Ben ölmedim, sadece baygınlık geçirdim. Ama yıkadılar, duamı ettiler, şimdi diri diri gömecekler beni. Durdur şu cenazeyi.
Bunları dinleyen Hoca şöyle bir etrafa bakar. Sonra tabuttaki adama döner, konuşur:
- Kardeşim bu kadar kalabalık cemaate ben laf anlatamam. Sana Allah rahmet eylesin!
Genellikle sebeplerle sonuçları karıştırmaya alışık olduğumuz için, Türkiye'nin sorunlarına karşı çözüm önerenler de, gerçeğin anlatılamayacağı bir kalabalık cemaatle karşı karşıya kalmış gibiler.
Örneğin çok uzun yıllar "Yerel" kalmakta direnildiği için, Türkiye'de sanayileşme gecikti, rekabet ve kalite kavramları bilinmedi, döviz stratejik madde gibi algılandı, ekonomik krizlere bağımlı olduk ve gelişme yarışında geride kaldık.
"Özal Reformları" ile bu süreç aşıldı. Şimdi devletin küçültülmesi, hukukun üstün olduğu bir yapının kurulması, AB kriterleri ile uyum içine girilmesi gibi hedefler var önümüzde. Ama bazıları Türkiye'nin oldum olası var olan kronik sorunlarının sorumluluğunu "Globalleşme"ye yüklemeye çalışmakta.
Örneğin dün sevgili Reha Muhtar İstanbul'un Atina'dan daha pahalı olduğunu yazarken, konuyu şöyle noktalamıştı:
- Eeee, biliyorsunuz... Ne de olsa globalleştik alimallah...
İşin daha ilgi çekici olan yanı, 1'inci Ordu Komutanlığı'nı yeni komutan Org. Başbuğ'a devreden Org. Hurşit Tolon da, devir töreninde "Globalleşme" ye (veya Küreselleşme) yüklenerek şöyle diyordu:
- Küreselleşme dejenerasyonunda benliğini yitirmemiş, zihninde ve gönlünde sadece kanla ve irfanla kurulan Cumhuriyetimizi ülke bütünlüğümüzü ulusal birlik ve beraberliğimizi yaşatan, cehennemler de kudursa başka tür Cumhuriyet sevdalıları da türese onu sonsuza kadar yaşatmaya kesin kararlı, çağdaşlaşma ve kalkınmasının gelişimi için yabancı kaynaklı reçetelere ihtiyaç duymayan, bunu milli varlığında ve kendi gücünde bulan bir ordu teslim ediyorum.
Bir sivil olan Reha Muhtar'a ucuzluk ve pahalılık ile globalleşme arasındaki ilişkileri anlatacak kadar uzun yerimiz yok.
Sayın komutana da, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin sivil toplumdan önce küreselleşme devresine girdiğini, Osmanlı'da "Modern Ordu"nun Batı'dan gelen danışmanlar yardımıyla kurulduğunu (Baron Todd. Von Moltke. v.b.), Cumhuriyet döneminde NATO ittifakı ile küresel askeri eğitim ve stratejilerle entegrasyona girildiğini herhalde hatırlatmalıyız.
Sayın Tolon'un "Aydınlar" a ilişkin öfkesini de anlamak tabii pek mümkün değil. Çünkü PKK terörizminin bölücü eylemlerinin arkasında aydın düşünce değil, şiddet ve nefret olduğu bilinmekte.
Ama kime ne anlatabilirsiniz ki? Hoca'yı tekrarlamak bu durumda en doğru olan:
- Kardeşim bu kadar kalabalık cemaate ben laf anlatamam.