Herhalde siz de farkındasınız. Bundan 2-3 yıl öncesine kadar kimsenin dönüp bakmadığı şirketler ve taşınmazlar, bugün yerli ve yabancı sermaye tarafından yüksek fiyatlarla satın alınıyor.
En düşük kar marjıyla çalışan perakendecilik bile, piyasada yüksek değerlere konu olmakta. Gima'nın satılması ertesinde, sıra Tansaş'a geldi.
Havaalanlarının, limanların özelleştirilme rakamları sizi şaşırtmıyor mu? Sadece Formula 1'in yan etkilerini hesaplayanlar, her fırsatta " İstanbul' a bu turistik yatak kapasitesi yetmeyecek " cümlesini sürekli seslendiriyorlar.
İşin özüne gelirsek, " Türkiye değerleniyor " diyebiliriz.
Bu nasıl oldu? 2001'de patlayan ekonomik krizle dibe vuran Türkiye, şimdi yabancı sermayenin de ilgi odağında.
" Ülke Riski " artık pek gündemde değil gibi. Bu durumu herhalde " Bit pazarına nur yağdı " formülü içinde açıklayamayız.
İki yıl önce piyasa değeri birkaç yüz milyon doları bulamayan bankalara, şimdi nasıl oluyor da milyar doları aşan fiyatlarla müşteri çıkıyor?
Acaba bu 2-3 yıl içinde biz Türkler, tüm yönetim modellerimizi değiştirip ve yönetim binalarını badanalayıp mı, şirketleri değerli hale getirdik? Bakın piyasada dolaşan para cinsine. Kimse YTL'den başka para birimine rağbet etmiyor. Hatırlayın ATO'nun Sinan Aygün'ü tarafından açılan kampanyayı. Esnaf esnaf dolaşıp seslendirilen " Vatandaş dolar kullanma, TL kullan " kampanyası mı etkili oldu yani? Hepimiz bu durumun nedenini biliyoruz ama, bazılarımız seslendirmeye çekiniyoruz.
Türkiye istikrarlı bir politik düzen içinde, iç ve dış gerginliklerden uzak biçimde son üç yılını geçirdiği için, Türkiye'de her şey değerlendi.
" Kıbrıs Sorunu " çözülmese bile, hiç olmazsa çözüm yolunda adım atıldığı ve çözüm niyeti deklare edildiği için, KKTC'nin de değeri arttı. Türkiye AB'ye uyum konusunda ciddi çabalar gösterdiği için, ülkenin yarınının bugününden iyi olacağına iç ve dış kamuoyu inandı. IMF ile ipler kopartılmadığı ve bütçe disiplini korunduğu için, hem enflasyon, hem faizler düştü.
Her 1 puan faiz düşüşü, kamu borçlanmasında 2.5 milyar dolar ucuzlamaya sebep oluyor mesela.
Bundan sonra sırada " Sosyal Güvenlik Reformu " var. O da mutlaka yapılacak.
Orman niteliğini kaybetmiş arazideki yapılanmalar ruhsata bağlanıp vergi çemberi içine alındığı zaman, herhalde havaalanı ve liman özelleştirmesi rakamlarını gölgede bırakacak gelirler sağlayacak kamu. Böyle adımlar atılmayı bekliyor.
Bunlar ya yapılacak, ya yapılacak. Bütün mesele siyaseti bir kavga ve kamplaşma değil, bir hizmet ve bir rekabet mesleği olarak tutabilmemize bağlı. Sorunların değil çözümlerin ekseninde bir siyaseti yaşatmamız gerekiyor.
Bunu başarabilirsek, Türkiye'nin yakın gelecekte ne tür başarılara sahne olacağını görmemek mümkün değildir.