Yunanistan'dan bir konuğumuz var. Bodrum'u birlikte geziyor ve gözlemlerini dinliyoruz.
Geçen akşam Türkbükü'nün gündüz plaj, gece lokanta olan lüks mekanlardan birinde yemek yedi. İzlenimlerini sordum, şöyle anlattı:
- Burdaki yemekler de servis de mükemmel. Ama bu yemekleri İstanbul veya Atina'daki herhangi bir lüks lokantada da yiyebilirsiniz. Bunlar yöresel mutfağın lezzetlerini taşımıyor. Tatil yapmak için büyük kentlerden kaçanlar, buralara gelince büyük kenti de beraberlerinde taşıdıklarının farkında değiller.
Türkbükü'nün gündüz şezlonglar açılan iskelelerinde, o şezlonglar için rezervasyon yapıldığını duyunca şaşırdı bizim Yunanistan'dan gelen konuk. Her şezlong için bir de yedek rezervasyon listesi varmış. Gecikince, şezlongu yedek müşteriye veriyorlarmış.
Sabah kalkınca bizim gazeteleri okuyup tercüme ettim konuğumuza.
- Tıpkı Yunan basını gibi, dedi.
Sonra anlattı:
- Yunanistan'da her şeyin sorumluluğu Amerika'ya yüklenir. Örneğin Amerika'nın Türkiye'yi tuttuğu ve Yunanistan'ı hep engellediği düşünülür. Bir de seçimi hangi parti kazanırsa kazansın, seçimin ertesi günü o partinin başarısız olduğu, kokuştuğu ve gitmesi gerektiği yazılıp söylenir.
Yunanistan'dan Bodrum'a gelmeden once Atina'da katıldığı bir televizyon açık oturumunda, iktidardaki partiye ve Başbakan Karamanlis'e o kadar yüklenmişler ki, dayanamamış "Siz yani Yunan halkı oylarınızla bu iktidarı seçmediniz mi" diyerek, diğer konuşmacıları sinirlendirmiş.
Bu Yunanlı konuk ile konuşurken, iki toplumun ne kadar benzeştiğini görüp şaşırıyorsunuz.
Mesela biz hep "Yunanistan'da kişi başına gelir nasıl yükseldi" diyerek, imrenen yazılar yazarız. Yunanlılar da "Türkiye nasıl zenginleşti, turizmde nasıl patlama yaptılar" diye bize imrenirlermiş.
Bütün bu konuşmalar sonunda yine aynı yargıya vardım.
Bir siyasi iktidarın halkı tümden tatmin ve mutlu etmesi mümkün değil. Eğer bir iktidar her söylenilenle poltikasını değiştirir ve bir de kitleleri uyutmak için şövenlik yaparsa, işin sonu gelmez.
Bu açıdan AK Parti iktidarının dış poltikada gerginlik değil, uzlaşmalar ve barış arayan politikaları doğrudur. Son olarak imzalanan "Ek Protokol" Türkiye'nin AB yolundaki bir engeli daha aşmasını sağlayacaktır. Bu açıdan Başbakan Erdoğan'ı kutlamak gerekiyor.
Bir dönem Yunanistan'da Baba Papandreu vardı ve tüm politikalarını Türkiye ile gerginlik üzerine kurmuştu. Galiba şimdi Türkiye'de onun rolünü Deniz Baykal oynamak istiyor. Sürekli Türkiye'nin AB'ye rest çekmesini istiyor ve "Kıbrıs elden gidiyor" benzeri konuşmalar yapıyor.
Bereket Tayyip Erdoğan bu söylemlere kapılmadı.
Bir dönemde (1995) kendisi Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı'yken imzalanan Gümrük Birliği'ni "Tarihi Zafer" diye sunan Baykal'ın şimdi AB karşıtı politikaların sözcüsü olması, politikanın cilvesi. Ama bilinçli iktidarlara bu tür cilveleşmelere karışmak yakışmaz.