Hala bazılarımız, yaşamın dinamik bir süreç olduğunu öğrenemedi. Bu yanlış anlayış, bireysel yaşam için olduğu gibi, siyaset ve diplomasi için de geçerli.
Oysa, insanların da, toplumların da önünde, birine ulaşılınca, yüzlerce yenisi beliren hedefler vardır.
Diyelim ki hedefiniz, üniversiteden mezun olmak.
Peki, üniversite diploması alınca, her şey tamam mı olur?
Veya diyelim ki, 1923 yılında Türkiye için hedef, Lozan Antlaşması'nı imzalayıp, Cumhuriyet'i ilan etmekti.
Lozan'la ve Cumhuriyet'le, istenen her şeye ulaşıldı mı?
Çok açık ve seçik, bir ebedi gerçeği kabul etmeliyiz.
Bir şeye "Sahip olmak" ve o sahip olunan şeyi "Korumak" yetmiyor.
Onu geliştirmelisiniz. Onu değişen şartlara uyarlı kılmalısınız.
En temel değerleriniz bile, yeni zamanların yükselen değerleri ile birlikte var olmayı başaramazlarsa, ya yıkılıp yok olurlar, ya da değerlerini yitirirler.
Sefalete düşmüş nice mirasyedi görmedik mi? Cervantes'in Don Kişot'u, yüzyıl önce çok büyük anlam taşıyan şövalyeliği, farklı bir zamana taşıyınca komik olmadı mı?
Bu durumları, biz kendi sosyo-politik yaşamımızda da görüyoruz...
Bülent Ecevit ve Rauf Denktaş, 1974 yılının şartlarını ve duygularını 2004'e taşımaya kalkınca, Kıbrıslı Türkler bile buna "Hayır" demedi mi?
Veya, askeri darbe dönemlerindeki şartların bugün de geçerli olduğunu zannedip, "Genelkurmay Başkanı neden iktidara rest çekmiyor" diyenler, eski Türk filmlerindeki kol saati takan Yavuz Sultan Selim benzeri bir anakronizme model olmuyorlar mı?
Artık gerçeği görmeye çalışalım.
Bu gerçeğin ışığında, Kıbrıslı Rumlar'ın hayır, Kıbrıslı Türkler'in ise evet dediği 24 Nisan referandumu, geride kalmıştır.
Ama "Kıbrıs Sorunu" devam etmektedir. Eğer Türkiye'nin amacı, Rumlar'a gol atmak değil de, "Kıbrıs'ta Çözüm"e ulaşmaksa, bunun gereklerinin yapılması devam etmelidir.
1 Mayıs'ta Kıbrıs (veya Rumlar) AB'ye tam üye olacaklarına göre, Ankara, Kıbrıs'la, KKTC dışında da diplomatik ilişki kurmalı, karşılıklı büyükelçilikler açmalıdır.
Gelecekte mutlaka gerçekleşecek "Nihai Çözüm"e uygun biçimde, Türkiye Kıbrıs'taki askeri varlığını azaltmaya başlamalıdır.
KKTC'ye uygulanan ambargonun kaldırılması, KKTC'nin varlığının "de-facto" tanınması çabaları, ancak bu şekilde hedefine ulaşır.
"Nasıl olsa Annan Planı kalmadı" diye, yaşama 1974'te kalınan yerden başlamayı düşünenlere uyulursa, 24 Nisan referandumunun Türkler için yarattığı olumlu sonuçlar sıfırlanır.