Yaz geldi geçiyor, tatiller devam ediyor. Sosyal medyada Yunan Adaları'ndan görüntüler eksik olmuyor. Neresi kalabalıksa, neresi çok tercih ediliyorsa insanlarda orada olma isteği uyanıyor. Bu yılın modası da Mikonos olsa gerek. Herkeste bir ada sevdası.
Tabii herkesin tatil tercihi farklı... Kimi çılgıncasına eğlenmek ve tatilden yorgun dönmek isteyebilir, kimi masmavi sularda denizin ve güneşin tadını çıkarmak...
Yunan Adaları muhabbetinden fazlasıyla sıkılmış biri olarak başka bir adadan; Napoli Körfezi'nin güneyinde yer alan Capri'ye rotamızı çevirelim o zaman...
BURADA ACELEYE GEREK YOK
Yolculuk başlıyor... Napoli uçuşundan sonra konaklayacağımız Sorrento'ya ulaşıyoruz. Sorrento'yu tercih etmemizin nedeni o sahilde yer alan bütün merkezlere ulaşım kolaylığı. Amalfi, Positano ya da Capri... Otobüslerle, arabayla ya da feribotlarla ulaşabiliyorsunuz.
Limon diyarı buralar... Her yerde limon ağaçları, rengarenk çiçekler... Akdeniz'e özgü bir rahatlık. Telaşsız, gülümseyen hayatlar, acelesiz insanlar... Hayat diyor ki; anı yaşa, tadını çıkar...
Biz de öyle yapıyoruz. Acelemiz yok. Akdeniz ruhu bizi dünyanın öbür ucundan gelmiş insanlarla birleştiriyor, sohbetler ediliyor. Birbirinden güzel kafelerde küçük molalar verip, hayatı seyre dalıyoruz. Yani "hayatın manzarası" değişiyor. Bir psikiyatrın söylediği şu sözü hatırlıyorum sık sık; Sadece evde dinlenmek olmaz. Sık sık manzaranızı değiştirmelisiniz.
Ne kadar doğru değil mi? "Hayatın manzarası" demem de işte bu yüzden. Her çiçeğe, her ağaca, her binaya, denizin akvaryum görüntüsüne bakıyor, tam da tatil kafasına geçiyoruz.
Arabayla sahil şeridindeki daracık yollardan Positano ve Amalfi'ye gidip oradaki renkleri soluyoruz.
LÜKSÜN MERKEZİ
Ve sırada Capri var...
Sorrento'dan feribot biletlerimizi alıp mavi sulara açılıyoruz.
Lenin, adayı ziyaret ettikten sonra "Burası size her şeyi unutturur" demiş. Adaya ayak bastıktan sonra teleferikle değil, arabayla Anacapri'ye çıkmaya karar veriyoruz. Daracık yollarda iki arabanın yan yana geçmesinin mümkün olmadığı yerler var ama sorun değil. Herkes birbirini bekliyor, saygı gösteriyor. Siz de manzarayı izliyor, limon ağaçlarını seyre dalıyorsunuz...
Ve Capri'nin en hareketli yerlerinden Umberto Meydanı'ndayız...
Meydandaki kafeler tıklım tıklım. Kahvelerimizi içerken üç güzel manken kalabalığın arasında dolaşıp üzerlerindeki kostümlerin satıldığı mağazanın tanıtımını yapıyor. Her şey alabildiğine doğal.
En lüks markaların mağazaları; Gucci, Chanel, Prada, Louis Vuitton... Bölgeye özgü ürünlerin satıldığı küçük butikler. Ortama uygun şık insanlar...
Nefis restoranlar ve yalçın kayalıklarda yer alan oteller... Koylarda tekneler, yükselen ama kulağı tırmalamayan müzikler...
Bahçeler, çiçekler, renkler...
Tadını çıkara çıkara adım adım dolaşmak gerek Capri'yi.
Faraglioni Kayaları'nın nefes kesen görüntüsünü yukarılardan izleyebilir ya da ana merkezden kalkan tekne turlarıyla kayaların etrafında tur yapabilirsiniz, yüzebilirsiniz.
Ama...
Capri para harcatan bir yer... Sistem bunun üzerine kurulmuş. Hesabınızı da, bütçenizi de ona göre yapın.