İnsan kendi sözünden yorgun düşüyor...
Gazze'ye dokunamayan...
Paramparça edilen bebeleri oradan kurtarıp çıkartamayan...
Soykırımcı zalimi durdurma gücü olmayan yazılar kaleme almaktan gün geliyor, tiksiniyor...
***
"Söz bitti" deyip deyip kaç kez daha söze boğulacağız?***
Kolunda serumla tedavi edilmeyi beklerken İsrail'in attığı bombalarla diri diri yakılan delikanlıyı (Adı Şaban Delu Ahmed, unutur muyuz?) ve onunla birlikte yanan annesini nasıl anlatacağız birbirimize?***
Şimdi dünya medyasında Şaban'ın 20 yıllık kısa hayatından gönül çalan hikâyeler aktarılıyor...
Ne anlamı var bunları bilmemizin?
Bizi üzüp kahreden bu cümleler, İsrail'i de kahrediyor mu?
Katil sürüsünü geçtim...
Onlara pişkin bir zalimlikle destek çıkan Avrupalı siyasetçilere sözümüz geçiyor mu?
Alman Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Sebastian Fischer daha geçen gün "İsrail'in Gazze'de soykırım yaptığına dair hiçbir emare görmüyoruz" demedi mi?
Şimdi istediğiniz kadar küfredin bu soysuzluğa?
Yarın öbür gün diplomatik masalarda (bütün bunları unutarak) Fischer'le tekrar tekrar karşılaşacağımızı biliyorsunuz, değil mi?
***
İsrail, Gazze'yi yok ederken...
Geniş kitlelerin bilinen siyaset platformlarıyla bağını da bombalıyor...
Esas olay buradadır...
Biz İsrail'i görüyoruz; İsrail zulmünün kararlı ilerleyişini görüyoruz.
Oysa bu etkileri planlanmış global bir operasyon ve belli ki sürecek...
Kitlelerin insandan yana itirazlarını nihai olarak bastıracak bir güvenlik algısı inşa edilinceye kadar sürecek...
Çok fena bir çağa girdik.
***
NOT DEFTERİ
Bu kadar kırılmışken aynada nasıl bir bütün halinde görünebiliyorum? Bu aynalar yaşamdan vazgeçmememiz için Tanrı'nın bir oyunu olmalı? (YUKİO MİŞİMA / Bir Maskenin İtirafları)