Şu laf var ya, şu laf...
"Kendinize depresyon teşhisi koymadan, itibar kaybettiğinizi düşünüp kendinizi hırpalamaya başlamadan önce çevrenizdekilerin aşağılık insanlar olup olmadıklarından emin olun!"
Sosyal medya klişesi diyordum önceleri...
Oraya buraya serpiştirilen aforizmalardan biri miydi acaba?
Ama işyerlerinde psikolojik şiddet ve çeteleşmiş eziyet üzerine yazdıkça mesajlar, mailler, yakınmalar birikiyor...
Çevremdekilerden, yakınlarımdan duyduklarım cabası...
Meğer çok haklı bir uyarıymış bu!
***
Bir başkasını ezerse kendi ezikliğini gizleyebilecek...
Bir başkasının yanlışlarını megafonla ilan ederse kendi yanlışlarını örtecek...
İş arkadaşlarından kendine kurbanlar seçer ezerse kendisi kariyer yolunda sıyırıp yükselecek sanan
tonlarca insan müsveddesi...
***
Moda oldu...
Koca adamlar,
"Gençler iş beğenmiyor, ücret beğenmiyor, bir işte birkaç hafta durup kaçıyorlar" diye gevşek gevşek
konuşuyorlar.
Yahu uyanın!
Onca mobbingi niye çeksin bu çocuklar?
Niye sabah akşam sırf orada işe alındı diye hırpalanmaya, psikolojik tacizlere, beş para etmez tiplerin onları dışlamaya alışmasına, eziklenmeye, alaya tahammül etsinler?
Biraz üstte olan (ne demekse artık işte!) biraz aşağıda ya da farklı olana hayatı zehir ediyor.
Hiç bu açıdan düşündünüz mü?
***
Sağlık sektörü diyoruz ya mesela...
Hesapta insanlar
hasta girecek, sağlıklı çıkacak...
Ama öyle ortam ki...
Hekimler, diğer hekimlerin psikolojik şiddetinden yakınıyor.
Hemşireler hem hekimlerin hem hastane yönetiminin kendilerini insan yerine koymadığından yakınıyor.
Hasta hizmetleri departmanında asgari ücret karşılığında kan ter içinde koşuşturan çocuklar ise hepsinden
şikâyetçi...
Şimdi söyleyin bana...
İçeride bu kadar psikolojik dışlanma, horlanma, eziyet yaşanan yerlerden nasıl sağlık çıkar?
***
Çalışma hayatı mutsuzluk üretiyor.
Kötülük, düşüklük, huysuzluk, ruhsuzluk kol geziyor.
Üzerine bir de enflasyonist ortamın insan ruhunu çürüten etkileri eklendi...
Bir dursak, diyorum, durup kendimizi tartsak...
Hiç övünecek hallerimiz yok!
***
NOT DEFTERİ
"Bunca şeye sahipsin, bir türlü mutlu olamıyorsun" derlerdi hep. Şimdi, bütün o sahip olduklarımızın mutlulukla ilişkisi olmadığını biliyorduk. (ANNIE ERNAUX / Seneler)