Her hatıra bugün, şimdi, burada kendimize veya bir başkasına "anlatırken" oluşur...
Bir daha bir fotoğrafa bakarken...
Bir daha okurken...
Ah, hele kokular yok mu; bir daha koklarken mesela...
Velhasıl...
Hatırlamak, geçmişi canlandırmak değil, basbayağı "yaşamak"tır.
Bazen geçmiş yazılarıma, notlarıma da döner bakarım.
En çok da artık yerlerinde yeller esen "Pazar Notları"ma dönerim...
Küçük defterlere kaydettiğim notlar; arabayı emniyet şeridine çekip cebime sesli olarak kayıt düştüklerim...
Ve beni düşüncelere sevk eden ışıl ışıl sabahlardan, melankolik akşamüstlerinden; karşılaşmalardan ve en çok da kısacık ama etkisi uzun konuşmalardan çıkan notlar...
İstedim ki, sizler de bir daha göz gezdirin eski notlarıma...
Birkaçını seçip buraya aktarıyorum...
***
Hasret azar azar ölmek mi?
Sanmam...
Ama vuslat öldürür; hem de birden...
***
Korkma! Kendini tekrar etmek hiç de kötü değildir. Kötü olan, tekrar edeceğin bir "kendi"nin olmayışıdır.***
Kaplumbağalara bakanlar ne görürler? Kabuğuna çekilmek zayıflık değil, güçtür.***
Gündüzler nasıl da gevezedir; durmadan konuşur, anlatırlar. Fakat anlatılanları anlamak için geceye ihtiyacımız var: Erken uyumamalı!***
Dostluk dedikleri bu muymuş?***
En müşfik dokunuşların bile küstah bir yanı var: Çünkü dokunduğun yerde gül biter. Dikeniyle birlikte...***
Verilmiş kimliklerle işim yok benim; söke söke alınmış kişiliklerin peşindeyim.***
"Biz ne zaman yenildik?" diye sordu. İçim burkuldu, cevap verirken zorlandım: "Kötüye kötü demekten vazgeçtiğimiz zaman..."***
Sevmekten söz ediyor dakikalardır...***
Zayıflıklarımızın, korkaklıklarımızın, tembelliklerimizin adını "sevmek" koymuşuz. Ucuz şarkılar ve üfürükten felsefeler de buna yardımcı oluyor.***
Ne kadar az sevinç var ve yerini belki tutar diye ne kadar çok şımarıklık!***
Anladım; büyük acılar bile "küçük insanlar" kadar yakmıyor canımızı...