Mesele dert edinmektir...
Başkalarını dert edinmek, başkalarının derdini bilmek...
Yoksa sulu gözlülükle olup bitenleri izlemek değil...
Zaten onlardan korkarım...
Eğer "ünlüler sahnesi"ni dikkatle ve ibretle izleyenlerdenseniz, ağır şiddet karakterlerinin kolayca gözyaşı dökenlerden oluştuğunu fark etmişsinizdir.
Hâlleri de geçen gün yazdığım popüler kültürün "eğlen, kutla, unut!" buyruğuna uyanlar gibidir...
"Üzül, gözyaşı dök, unut" kadrosu onlar da...
***
Kendi acısından başka hiçbir acıyı; kendi derdinden başka hiçbir derdi hissedemeyen...***
Geçen gün bir ahbabım şöyle bir mesaj attı:***
Dünya bir köy ama kimse kimsenin umurunda değil, ta ki kuyruğuna basılıncaya kadar...***
Şöyle...
Kendimizin, bedenimizin, ruhumuzun, gündelik hayatımızın cahili yaptılar bizi...
Daha uzun yaşatılıyoruz, doğru.
Ama bir "uzmanlar" sınıfı karar veriyor bütün bunlara ve hepsine mahkûmuz...
Onların kararına uygun biçimde yaşıyor, onların gözetiminde ölüyoruz.
Bu çerçevede "akleden bir kalb"imiz olabilir mi, ne kadar olabilir, düşünün bakalım.
***
NOT DEFTERİ
Bitik adamlar ve çıkmaz sokak insanlarından kendimizi kurtarmamız zordur; çünkü bu bitik adamlar ve çıkmaz sokak insanları çevrelerine baskı yapmak, yakınlarını öldürmek için her şeyi yaparlar. (THOMAS BERNHARD / Bitik Adam)
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
Haşmet Babaoğlu | Olabilir mi?