"Buna özgüven denmez.
Aman ha, özbeğeni hiç değil.
Bu düpedüz şımarıklık...
Kimle röportaj yapılsa, kime mikrofon tutulsa, hatta eş dost muhabbetlerinde bile aynı pazarlama stratejisi, aynı böbürlenme, aynı trajikomik haller...
Neymiş?
En iyi şarkıyı o söylermiş, en iyi romanı o yazarmış, en iyi yönetici oymuş, en güzel o sever, en güzel o nefret edermiş...
Çok özelmiş, çok sıra dışı bir kişilikmiş..."
***
Ara ara çekmecelerimi karıştırıyorum.
Artık internet ortamında bulunmayan yazılarımın kupürleri çıkıyor, dosyaların arasından...
Yukarıdaki satırlar da o yazılarımdan biri...
Eski Sabah zamanı...
18 Mayıs 2002...
Yazının başlığı
"Biz neymişiz be abi!"
Birden hatırladım; ünlü bir spor adamının
TV'deki röportajı hepimizi delirtmişti,
onun üzerine yazmıştım bunları...
Çünkü olay
MFÖ'nün meşhur şarkısındaki gibiydi.
***
Şu sözleri de eklemişim tabii yazıma...
"İyi olanın iyiliği sözünden değil, işinden belli olurdu...
Önemli değil, değerli olmaktı esas olan...
Ne oldu da...
Kimliğimizi ve yapıp ettiklerimizi bir reklam metni gibi kurma yakışıksızlığını marifet sanmaya başladık?"
***
O yazımın üzerinden 21 yıl geçmiş...
İnsan ömründe uzun, olağan dünya zamanında kısa bir zaman...
Lakin arada hayatın hızı katlanarak arttı ve dünya değişti.
Sosyal medya diye bir şey çıktı her şeyden önce...
Kendi kendine övünmeler için bile başkalarının bakışının üzerinizde odaklanması gerekiyordu o zamanlar.
Az çok ünlü olmalıydınız yani...
Şimdi herkes kendi çapında ünlü.
Bir
"like" her şeyi hallediyor.
Beğenilmek dediğiniz, öyle bir
"tık" işte!
"Başkası"nın bakışı mı?
Uzakta, tıklayan varlığın saniyelik bakışı, hepsi o kadar!
Değer bilmenin derinliği kaybolalı çok oldu.
Levinas,
"Bir insanla karşılaşmak, bir gizem tarafından ayık tutulmaktır" demişti.
Şu deyimin sarsıcılığına bakın: Ayık tutulmak...
Yani
varlığımızı dolu dolu hissedebilmenin tek yolu somut olarak başkalarıydı.
***
2020'lere bakıyorum da...
Neredeyse o narsist sabuklamaları bile özleyeceğim!
Çünkü şimdi kitlesel bir
"uyku" hâli içindeyiz.
Uzaktan uzağa haberleşiyoruz birbirimizle...
Yalandan çok yakınmış gibi mesajlaşmalar yetiyor hepimize...
Özgüven, özbeğeni diyeceksiniz...
Bunlardan bahsetmemiz için
"öz"ümüz kaldı mı?