Sabahın ilk ışıklarında durduğum ıssız benzin istasyonlarını...
Genzimi yakan o keskin benzin kokusunu özlüyorum...
Bir, iki saat sonra sıcağın bastırmasıyla durup dinecek olan rüzgâr, fırsat o fırsat, bütün çalıları önüne katıp asfaltın üzerine sürüklerdi...
İçimi birden sevinç kaplardı.
Bakalım, yol beni bu kez nereye götürecek, canım nerede konaklamak isteyecek?
Küçük oyuncu heyecanlar işte!
***
Yolum Aydın,
Çine taraflarından geçiyorsa...
Bir yer vardı...
Otoyoldan sapar, toprak yoldan biraz ilerleyip asmalı bir çardağın önünde dururdum.
Tabii öyle serpme kahvaltı çılgınlığının doğmadığı zamanlar...
Bahçeden domates, kıl biber; biraz peynir, yeşil kırma zeytin ve mis gibi kokan kızarmış ekmek...
Hele karadutlu lor da varsa...
İnsan başka ne ister?
Yumurta istiyor muyum?
Hayır, derdim; çok gelir!
Bir yıl öyle çok uğramıştım ki, tanış olmuştuk; kalkarken iki haşlanmış yumurtayı naylona koyup elime tutuştururlardı:
"Yolda acıkırsan, bastırır!"
Özlüyorum o günleri...
Ama artık mecalim yok!
Yanlış anlaşılmasın,
yaşlandığım doğru ama mecali kalmayan ruhum!
Zaten o insanların da, o kır lokantasının da yerinde yeller esiyordur, eminim...
***
"Kahvaltılar Anlatır" diye bir hikâyem vardı, şimdi onu hatırladım!
İnsanın içini acıtan bir aşk meşk hikâyesiydi...
Dur bakayım, nasıl başlıyordu?
Şöyle...
"Beraberlikler birimizin hekim, ötekimizin hasta; birimizin şaman, diğerimizin cin çarpmış olduğu tuhaf karşılaşmalardır.
Kim demiş hasta gelinip iyileşerek çıkılan yerler sadece hastanelerdir, diye..."
En güçlü, en etkili tedavi ilk kahvaltıyla başlar, sanırım...
Coşkulu bir sevinç ve ardından gelen rahatlama...
Ya sonrası?
Buruk suskunluklarla geçen ve çoğu zaman da patırtı gürültüye boğulan gergin kahvaltıların gelişini nasıl önlemeli?
Eh,
"aşk hastanesi"nden taburcu olma vakti gelmişse, başka nasıl olabilir ki?
Hayır! Hayır!
Kapattım konuyu...
Ama şunu da not düşeyim:
"Son bakışta aşk" hikâyeleri yazdığım eski
günleri de özlüyorum şimdilerde...
***
Biliyorsunuz...
Kahvaltı, gündelik rutin olmaktan çıkalı çok oldu.
Tatil günlerine has özel bir hoşluk artık.
Ben bu sabah ne yaptım peki?
Kızarmış ekşi mayalı ekmek dilimi üzerinde beyaz peynir...
Yeter!
Çok bile bu hayata!
Çayın tadını beğenmedim, yarısını bıraktım.
Kahve yapsam ve balkonda sardunyalara bakarak içsem, keser mi?