Birkaç gün sessizliğe ihtiyacım var, diyor.
Anlıyorum onu...
Ses istiyor aslında...
Onu hep uyanık, hep tedirgin tutan; hep bir yerlere koşturması gerektiğini düşündüren patırtıdan uzaklaştıracak sesleri istiyor.
***
Sessizliğin bir sesi var elbette; hatta sesleri var.
"Ormanların sessizliği" deriz ya bazen, nasıl da ürkütücü bir hışırtı, hatta uğultuya benzer.
Öyleyse adını tam koymak gerek;
sükûnet için DİNLEMEYE ihtiyacımız var.
Bütün derdimiz, parazitlenmeden, bağırtılardan, çağırtılardan uzaklaşıp
güzel sesleri doğru düzgün dinleyebilmektir.
***
Sevdiklerimizin uyurken soluk alıp verişlerini, kalbimiz kaygılarla savrulmadan dinlemek istiyoruz...
Kuşların cıvıltısına kendimizi bırakmak istiyoruz...
Ah o kendi başına fokurdayıp duran çaydanlık...
Telaş olmadığında nasıl güzeldir.
Ben mesela...
Tenha bir kasaba kahvesinde, kestane ağacının altına atılmış bir masada çayımı yudumlarken isterim ki,
oradan bir mobilet geçiversin ya da uzaklarda bir yerden hızar sesi gelsin...
Benim zihnim de bu tür seslerle yatışır.
Oysa başka bir zamanda ve hemen yanıbaşlarında olsam nasıl da kulaklarımı tırmalardı, değil mi?
***
Hani ara ara
"Yeter ses istemiyorum" diye nöbetler geçiren nevrotik
ahbaplarımız vardır.
İstemedikleri şey nedir aslında?
Ruhu tırmalayan, güzellikle ilişkisi kalmamış, acımasızca dillerden dökülüveren kelimeler yağmuru elbette.
Bakmayın siz...
İyi bir "sessizlik" için de konuşmaya, dinlemeye ihtiyacımız var; usul usul, severek, içtenlikle edilmiş sözlere ve eylemlere ihtiyacımız var.
***
Şimdi yerim yetmez ama...
Rotayı biraz daha derine çevirsem mi?
Geçen gün
Kuran'da sekinet kavramı üzerine yapılmış heyecan verici
bir tez çalışması okudum, meraklısına da
tavsiye ederim. (Modern Çağın Yitik Bir
Değeri: Sekînet / Güven Ağırkaya)
***
Anladım ki,
"s-k-n" kökü üzerinden türeyen kelimelerin hemen hepsi şu kapıya çıkıyor: Bir
"yer" edinmek, kalbin rahatlaması ve
endişelerin def olması...
Seken, mesken...
Bütün bunlar
"sükûn" ile doğrudan bağlantılı...
"Yer"leşmenin vakarı, ağırbaşlılığı ile sükûnet arasındaki bağa ve
yersiz yurtsuzlukla huzursuzluğun akrabalığına dikkat çekmek isterim.
Ama iyiden iyiye durgunlaşarak gelen sükûnet yok!
Sükûnet, amellerimizle iç içe...