İskele tarafında rüzgâr sert esiyor, o yüzden Kanlıca'daki kahvenin yola bakan kısmında oturuyorum...
Mayıs demeye bin şahit gerek, öyle nemli bir soğuk.
Sade kahve iyi gelecek...
Tam o sırada insanı "bahar" mevsiminden soğutan şarkılar ve patırtılarla CHP'nin minibüsü geçiyor.
Sırf tatsız bir sembolleştirmeye kurban gitti diye, gökkuşağının lafını etmez olduk.
Oysa nasıl güzel ve iç açıcıdır semada gökkuşağına tanık olmak...
Şimdi baharlardan söz etmeyi de siyasete mi kaptıracağız?
Çok fena olmaz mı?
***
Yahya Kemal'in yazdıkları geliyor aklıma...
Boğaz köylerini (hâlâ köy demeye uygundur bazıları, bilhassa
Kanlıca) eylülde severdi...
Kanlıca'dan Çubuklu'ya doğru gezintiye çıkardı.
"Silkin ve sakin ol! dedim, âvâre gönlüme / Artık kederli hisleri bir bir içinden at! / Eylül ferahlığında giderken Çubuklu'ya" diye
anlattığı gezintiler...
Ben buraların baharlarını severim ama bu yıl henüz buluşamadık kendileriyle...
Nisan başında
balkondaki saksılara yeni bitkiler ekmiştim, zavallıcıklar hâlâ doğru düzgün
güneş yüzü görüp serpilemediler.
Tabii yağışsız bir kıştan çıktık ya, semtin hiçbir sakini bu kasvetli havalara itiraz etmiyor, şükürle karşılıyor.
***
"Yahya Kemal, mayıs ayında nerelerde dolaşmıştır?" diye soracak olursanız...
Moda'dadır.
Yazdıklarından biliriz, mutludur; semtin her yanına yayılan çiçeklerin verdiği coşku ona
"seven kadınla seven erkeğin visali"ni düşündürür.
Öyle bir Moda yok artık!
İstanbul var mı peki?
Bedri'ye Mısralar'ında anlattığı türden bir
İstanbul hani...
"Gelmek'çün ikinci bir hayâta / Bir gün dönüş olsa âhiretten" diye hayal kurup
"Bir yıldızı verse mâlikâne / Bigâne kalır o iltifâta / İstanbul'a dönmek isterim ben" mısralarıyla
övdüğü şehir duruyor mu?
Bir iki semti duruyor, diyeceksiniz?
Doğru.
Ama biz durabilecek miyiz bu İstanbul'da?
Tamam, korkmayın; şu pazar günü konuyu oraya getirmeyeceğim!
***
Yahu ne iş?
Bahardan söz edecektim...
Hem de günümüz şiirinde bahar mevsiminden dem vuracaktım.
Gittim
Yahya Kemal'e takıldım kaldım; ne garip!
Sorsanız, Haşimciyim; Ahmet Haşim'den söz etmek isterdim.
O da akşamperest, güzperest bir şair.
Ben en iyisi kahvemi içip kalkayım.
Zaten dondum oturduğum yerde...
Hadi bana eyvallah!