Şu seçim hayırlısıyla gelip geçsin de, hiç gevşemeden "önümüze" bakalım...
Dünyaya yani...
Dünyanın girdiği hâllere;
Türkiye'nin geleceğine, işimize gücümüze ve "sade insan"ın gitgide zorlaşan ayakta kalma mücadelesine odaklanalım...
Zaman zor zaman.
Oyalanmaya ve hafife almaya gelmez.
***
Peki neyi seçeceğiz?***
Ancak esas mesele kimlerin asla seçilmemesi gerektiği meselesidir.
Yani şöyle de sorabilirim...
"Ne işimiz var Akdeniz'de?" diyenler; Türkiye'yi AB'ye, hatta Finlandiya ve İsveç'e şikâyet edenler, terörle işbirliğini demokrasi diye pazarlayanlar, PKK ve FETÖ'ye selam çakmaktan asla vazgeçmeyenler seçilecek mi?
Milli savunma ve milli iktisat hamleleriyle dalga geçecek kadar alçalanlar seçilecek mi?
Geçmişte cumhurbaşkanlığına aday gösterdiği kişiye şimdi küfredecek kadar ilkesizler; aynı masada yan yana oturduklarının üzerine sifon çekmeye kalkanlar seçilecek mi?
Ekonomi, aile, cinsiyet, yaşam tarzı konularında anahtarı tamamen küreselci çeteye bırakacak kadar gevşek tipler seçilecek mi?
"Türkiye'yi kimin yöneteceğini elbette saygın uluslararası karar vericiler belirleyecek" diye düşünen ve hiç utanıp sıkılmadan bunu dile getirenler seçilecek mi?..
Ruhen çoktan "kolonyal çiftliğin yerli kâhyaları" haline gelmiş politikacılar seçilecek mi?
Yoksa bütün bu tayfa, politika sahnesinden kalıcı olarak gönderilecek mi?
14 Mayıs'ın asıl önemi buradadır...
***
NOT DEFTERİ
Korkularımız çoğu zaman dışarıdan gelmiyor, içimizden geliyor. Dışarıdan gelen bütün korkularımızın temelinde köleliklerimiz var. Bunlara ancak içimizdeki gerçek özgürlükle karşı durabilirken, ya içimizde köleleşmişse? (KEMAL TAHİR / Notlar-12)