"Derin devlet yerine bu kez serin devlet ile karşı karşıyayız.
Japonlar Uzakdoğu'dan 24 saatte geldiler, Ankara 24 saatte Adapazarı'na varamadı.
Değil kamyon, ses dahi gitmiyor.
Düşünün, deprem bölgesine inmiş Başbakan, özel televizyonların ekranları aracılığıyla bakanlarına emir verip "Burada haberleşme ve ulaşım yok, beni duyuyorsanız" diyor.
Ama bakanları yanıt veremiyorlar.
Çünkü kameramanları gitmiş."
***
Bekir Coşkun 1999 depremini sıcağı sıcağına
Hürriyet Gazetesi'ndeki köşesinde böyle anlatmış..
Muharrem İnce'nin (şizofreni hastalarına ayıp ederek)
"şizofrenler" diye tanımladığı kitle var ya hani...
Şimdi 1999 depreminde yaşananları bambaşka hâle sokup
gençlerin kafasını bulandıran utanmaz sıkılmazlar yani...
Ağustos ayında yaşanan depremi
"Devlet daha ilk haftada hepimizi çadırlara yerleştirmişti, sobalarımızı yakmıştı" diye anlatacak kadar
mitomanlaşan tayfa...
Zamanında her satırına, her cümlesine hayran oldukları
Bekir Coşkun'un yazdıklarını da inkâr ederler mi acaba?
***
Tesadüfen karşıma çıkan
Cogito dergisinin 1999 sonbaharında çıkan
"Deprem Özel Sayısı"nda dönemin gazetelerinin birinci sayfalarının kupürleri de yer alıyor...
17 Ağustos Pazartesi'yi salıya bağlayan gece gerçekleşen depremin ardından perşembe günü Sabah'ın manşetinde dev puntolarla
"Çaresizlik" yazıyor.
Milliyet
"Yıkıldık" demiş.
Gölcük Donanma Komutanlığı'ndaki yıkım ilk olarak ancak perşembe günü fotoğraflanabilmiş, o da dikkat çekiyor.
Gazetelerde depremin büyüklüğü 6.7 olarak verilmiş.
ABD'den derhal
7.8 iddiası gelmiş ama Kandilli
uzun süre 6.7'de ısrar etmiş,
sonra düzeltmiş.
O sırada medyada olanlar bilirler; ben iyi hatırlıyorum, aylarca depremin merkezinin neresi olduğunu tam olarak yazamadık.
Her kafadan ayrı bir ses çıkıyordu.
Bazılarımız Gölcük depremi diyordu, bazı gazeteler Kocaeli depremi demeyi tercih etmişti...
***
Derginin söz konusu sayısında dönemin milletvekillerinden yazar ve siyasetçi
Yılmaz Karakoyunlu'nun Ankara'daki kargaşa hakkında şu söyledikleri de üzerinde durmaya değer değil mi?
"Otorite boşluğu var, doğru ama esas tehlikeli olan
tecrübe boşluğudur. Devleti bilmiyorlar...
Bakanlardan biri, Kızılay'ın kendi talimatıyla harekete geçeceğinin farkında bile değildi."