Türkiye'de halkın "sessiz" çoğunluğu ile siyasal iktidar ne zaman buluşup el sıkışsa...
Dışarıdaki hegemonlar huzursuzlanır.
Bilirler ki...
İster 150 yıl önce, ister bugün...
Batı tarafından pohpohlanmaktan hoşlanan dar bir yönetici çevreyi "fonlayıp" yönlendirmek kolaydır.
Lakin inançlarına, geçmişine, soyuna sopuna ve hür iradesine saygı duymadığın geniş bir sosyolojiyi sürekli etki altında tutmak ise olacak iş değildir.
O yüzden de...
Yakın tarihimizde tutmuş darbe/müdahale/ huzursuzluk oluşturma yöntemlerini asla terk etmez ve "kopyala-kes-yapıştır"dan vazgeçmezler.
***
Soruyorum...***
Unutulmamalı ki..
1908'de "2. Meşrutiyet ilanı" diye resmi tarihe aktarılan ve Abdülhamid'in düşürülmesine kadar uzanan olaylar zinciri de böyledir.
Bu dosyayı da ara ara raftan indirip karıştırmayı severler.
Eh, düşünün...
Bu adamların, zamanında Bulgar ve Makedon çetecilerle işbirliği yapanları ülkenin tarihine "hürriyet kahramanları" olarak yazdırabilme becerisini yabana atabilir miyiz?
İşte bütün bunlar yüzünden yıllardır deyip duruyorum...
Agâh olacağız...
Tarih dersimizi bir öğrenci gibi ve en baştan çalışacağız...
Ve hep teyakkuzda kalacağız.
***
NOT DEFTERİ
İmla düşüklüğünden zevk alıyorum. İfade düşüklüklerini bile bile olduğu gibi bıraktığım da oluyor. Nasıl olsa mükemmel değiller. Olmaları da gerekmiyor. Yazdıklarımızın parlaklığından söz edemeyecek kadar aşağılardayız. Ne var ki, gurur, yekpare mermer bir sütun olan bu gerçek üzerinde, cılız ve çirkin bacaklarıyla inatla yükselmek ister. (CAHİT ZARİFOĞLU / Yaşamak)