On yıl kadar önceydi...
Bir masada oturmuşuz, "et uzmanları"nı ve besi çiftliği bulunan bir arkadaşı dinliyoruz.
Ortadaki büyük tabakta yerli ve ithal çeşit çeşit tadımlık etler...
Bizim geleneksel kebap kültürümüzle ilgisi olmayan bir tüketim ve üretim çizgisi...
Her gün yemeklerden sonra kasları sertleşmesin diye uzun uzun masaj uygulanan, karanlık bir ortamda pek kıpırdamadan iki buçuk yıl yaşatılan ve günde 20 litre arpa suyu içirilen sığırların eti de var masada...
Mezbahaya giderken "mutsuz" olup da eti kasılmasın diye özel ve konforlu kamyonlarda taşınılan sığırların eti de...
Besici arkadaş bir ara kulağıma eğilip "tabii dünyadaki durum burada anlatıldığı gibi şirin değil; malum, otobur hayvanları başka sığırların artıklarıyla besleyecek kadar ileri gittiler ve deli dana hastalığına yol açtılar" diye fısıldıyor.
Donup kalıyorum.
***
Gerçek şu ki, madalyonun üretim yüzü de, tüketim yüzü de çoktan sapıtmış...***
Ama ne oldu?***
Bana sorarsanız...
Bütün bunlar bir başka gerçeği gizliyor gibi...
Yani ortada bir yalan var.
Nedir o?
Artan et tüketimi yüzünden verimli tarım arazileri yem üretimine tahsis ediliyor.
Ve çok ciddi bir su problemi söz konusu...
Bir kilogram sığır eti üretimi için 15 bin litre su harcanıyor.
O halde soralım...
Saklanmaya çalışılan esas sıkıntı yaklaşan büyük kıtlık ve susuzluk mu?
Şimdi gelin de bu soruyu aklınızdan çıkartın!
***
AYNA
Derler ki, elma bile dostlarına veda etmiştir, çünkü yüzünün bir yanı kırmızı, bir yanıysa sarıdır. ŞİRAZLI SADİ
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz