"Gittiğim yer tam tekkenin karşısında, Uzunçayır'a bakan bir kır kahvesiydi. Müşterisi ile konuşmayan kıranta saçlı kahve pişirmekte eşsizdi. Köpüğe bile bambaşka bir tut ve meneviş verirdi. Bu kahve ne suluydu ne koyu. Ne tatlıydı ne acı. İçmezdiniz. Adeta kendisi sizi içerdi."
Yıl 1945.
Refik Halid üstad sevdiği kır kahvehanesini ve içtiği kahveyi böyle anlatıyor.
Mesele kahve değil.
Mesele bir zevkin ve tadın dile getiriliş biçimi...
***
Şimdi buraya nereden geldik?
Anlatacağım...
Ama önce üstadın bir başka yazısında
"İstanbul pilavı"nı anlatışını da okuyalım...
"Özbek, Acem, Rodos, bulgur, arpa şehriyesi pilavları... Hayır, asıl İstanbul pilavı, makbul pilav, yapılması güç pilav en basitidir. Harçsız ve garnitürsüz pilavdı. Hüneri bunda göstermek lazımdır.
Pilavın 'sehli mümteni', adeta ilhamla vücuda gelmişi, sihirbazca marifetlisi sade dediğimiz cinsidir. Dedelerimiz üstüne bol tavuk eti didilmiş pilavı alafranga yemeklerden sayarlar, hiç sevmezlerdi."
Şu paragraftaki "sehli mümteni" tabirine özellikle dikkat çekerim.
Refik Halid sade pilavı eskilerin pek değer verdiği "kolay gibi gelen ama söylemeye kalkıldığında zorluğu anlaşılan derin söz söyleme sanatı"na benzetiyor.
***
Olay şu...
Geçen hafta sonu
bir yeme içme kültürü kanalını izliyorum...
Kelli felli bir şef salata hazırlıyor ve sürekli
"Böyle yapılırsa salatadan freş bir tat alınır" diyor.
Freş...
"Fresh" yani...
Şimdi dillere pelesenk olan kelime bu.
"Taze" demeyi unutmak üzereyiz, varsa yoksa fresh...
İçimden söyleniyorum ekrandaki şefe...
Koskoca şefsin,
"Salatanızı böyle hazırlarsanız, malzemenin tazeliği kaybolmaz" diyemiyor musun?
***
Onu da geçtim...
Youtube'da sokak yemekleri tanıtan bir genç, gördüğü her şeye
"fresh" diyor.
Lavaşların üzerine dökülen konserve salçalara...
Buzluktan çıkan tavuk kanatlarına falan...
Ne tuhaf değil mi?
Ayrıca yemekleri değerli kılan tek özellik tazelik midir ki?
Diğerleri nereye kayboldu?
***
Sonuç?
Kelimeleri kaybolmuş bir dil zihinleri de yoksullaştırır.
İşte bütün bunlara kızınca, kalktım,
Refik Halid Karay'ın mutfak kültürü üzerine yazılarının toplandığı kitabı açtım.
Okudum, okudum...
Hem dimağım, hem de damağım şenlendi.
Öyledir...
Tatları tatlı tatlı okumak her bakımdan doyurucudur.