İş elinde bir bezle her tozun peşinden koşturmayı, pazardan alınan meyveleri beş kez yıkamayı falan geçti. Öyle TV ekranındaki temizlik hastalarına izleyici olmak kadar basit değil mesele. Yeni endişe şu: "Biz evde yokken ev kirlenmeye, etraf tozlanmaya devam ediyor. Buna bir çare bulmak gerek ama nasıl?" Bazılarınız içinizden "o kadar da değil" diyordur ama o kadar, hatta daha fazlası. Önce endişe üretip sonra çare sunarak yolunu bulanlar için sınır yok, malum. Yeni teknolojiye düşkün olanlar ile kafayı temizliğe takanları birleştirip karşımıza "robot süpürge" çıkardılar. Siz evde yokken birden endişeye kapılıyorsunuz, belki koltukların altı, kapının arkası tozlanmıştır. Ya da "Amaan, ben uğraşamam, dışarı çıkayım da evi o temizlesin" diyorsunuz. Ve robot çalışıyor... YouTube robot süpürgesi tecrübelerini anlatan ev kadınlarının videolarıyla dolu. Ortalık yıkılıyor, taksitle almaya kalkışanlar o kadar çok ki! Hijyen, temizlik, saflık... Bu takıntının sonu nereye varacak? Korkarım bir gün insana dönüp "Asıl kirli olan, pis olan, toz olan, atık olan sensin, seni temizlemek gerek" diyecekler, nutkumuz tutulacak...
***
Nereye doğru gidiyoruz? Bunu pandeminin plandemiyle birleşme noktaları gösterecek... Fakat şu net: Hijyen toplumu arayışı ile bir tür "mutlak bağışıklık" inancı el ele yürüyor. Hani bağışıklık ancak makul kirlilikle kazanılırdı?. On yıl sonra uzmanlar çıkıp "yanlış yaptık" diyecekler mi yine? Tıpkı Time dergisine yumurta ve tereyağını "katil" diye kapak yaptırıp yıllar sonra "yok canım, aksine çok yararlılar" noktasına gelmemiz gibi mi olacak? Neyse konuyu kapatayım. Günübirlik yaşamayı bilime uymak sananların huzuru kaçmasın...***
Geçen gün sosyal medyada rastladığım bir soruyu buraya aktarayım: Bir süpermarkette "organik ve sağlıklı ürünler" bölümünün olması marketin geri kalanındaki beslenme ürünleri için ne anlama geliyor?***
Akan su sesi insanı gerçekten tedavi ediyor. Hemen lafı "arınma", "dinginlik" gibi yerlere taşımayacağım, merak etmeyin. "Arınma" kavramı fena halde naylonlaştı zaten. Ama su sesinde hepsinden önce neşeyle iç içe geçmiş bir dinlenme hissi var. Hele dere ve şelaleler... Sanki "her şey yolunda, merak etme" diyorlar insana... Bunları niye söylüyorum, derseniz; yine Sapanca İstanbuldere'ye gittim, suyu dinledim, çok iyi geldi.