Seçmen tabanlarını geçen on yıl içinde nasıl uyuşturduklarını öyle iyi biliyorlar ki...
Dünya yansa umurlarında değil...
"Saray" diyorlar, "bisiklet" diyorlar, "dolar" diyorlar, siyasi ekmeklerini çıkartıyorlar.
Doğu Akdeniz, Ermenistan'ın saldırganlığı, Yunanistan'ın saçmalıkları, Pompeo'nun zırvaları...
Bunlar siyasi gündemlerine hiç girmiyor.
Nasıl bir rahatlık!
Seçmeninin bütün yazı yine "vur patlasın çal oynasın" geçiren kafasıyla nasıl bir sarmaş dolaşlık!
İnsanın aklı almıyor.
***
Mesela ana muhalefetin şimdi gözden düşmüş isimlerinden biri yeniden partisinin sahnesine mi çıkmak istiyor ya, hemen sosyal medyada "Japonya'da imparator bugün görevi bıraktı" diye başlayıp Türkiye siyasetine dair aklı sıra mesajlar veriyor.***
Çoğu zaman bu türden siyaset tayfasının ettiği laflara, medyalarında dolaştırdıkları haberlere, kendi aralarındaki "al takke ver külah siyaseti"ne hiç dönüp bakmıyorum.
Türkiye'nin çok hayati meseleleri var.
Dünya deseniz, yanıyor.
Düşünsenize...
Bisikletten zerre anlamadıkları ve belki hiç binip yokuş çıkmadıkları için bisikleti kutsallaştıran; tatil yapmayı halka hizmetten daha çok seven tiplerin üzerinde durmak vakit kaybı değil de, nedir?
Lakin bu tipleri cesaretlendiren geniş kitlenin varlığı önemli...
Pürüzsüz bir zeminde kayar gibi dün Kemalist, bugün liberal, yarın HDP'li olabilen "NATO kafa NATO mermer" bir kitle!
Hep ülkelerinden şikayetçi, nasıl oluyorsa buna rağmen hep keyifli ve esasında hep ecnebiler!
Bu sosyoloji üzerinde ciddi biçimde durmamız gerek.