Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HAŞMET BABAOĞLU

Cumartesi notları: Yalansız sevmek...

Geçen akşam bir rüya gördüm, şöyle... Henüz günün ağarmadığı sehere yakın bir saatte Alemdar Caddesi'nde yürüyordum. Baktım, karşı kaldırımda bir adam koltuğunun altına seccadesini sıkıştırmış hızlı adımlarla meydana doğru iniyor. Ben bu adamı bir yerden tanıyorum derken, hatırladım. Orhan Pamuk'un poğaçacısıydı... "Nereye azizim?" diye sordum, Ayasofya'ya dedi. Rüyanın sonu ise şöyle... Cihangir'de bir kafenin kapısını açıp içeri girmemle, ünlü yazarla karşılaşmam bir oldu. Mutsuz bir hali vardı. Tok bir sesle "Merhaba romancı" diye seslendim; başını kaldırıp baktı. "Git poğaça al, bereketi sana da geçsin!" Kızdı, söylenmeye başladı. O sırada uyandım.

***

Dün Z kuşağı düğün alayı oldu, akın akın Ayasofya'ya koştu. Malum tayfaya sormak isterim: Neyi ölçüt alarak Z kuşağı aşağı, Z kuşağı yukarı diye atıp tutuyordunuz?

***

Dünya Sağlık Örgütü'nün koruyup kolladığı bir grup virüs ve salgın bilimci diyor ki, "salgınlarla yaşamaya alışmalıyız!" Hatta Gates Vakfı'nın uzmanları daha da sert:"Bir sonraki pandemi daha yıkıcı olacak?" Tamam ama şunu da bilimsel olarak anlatsanız, ne iyi olacak... Düşünün, bugünküne benzer bir salgını tarihte bulabilmek için yüz yıl geriye gidiyoruz, ki kimse kusura bakmasın, İspanyol Nezlesi üzerine tarih bir yönüyle fazla kurgu görünüyor. Ama söyleyin, neden şimdi virüsler birdenbire coşuverdiler de, gelecekte salgınlardan kurtulamayacağız? Cevap? Yok!.. Mantık? Yok!.. Böyle bir şeyin bilimsel olmadığını anlatan uzmanların (kariyerleri Nobel gibi ödüllerle dolu olsa bile) sesleri ise birkaç dakika içinde kesiliyor; açıklamaları bütün paylaşım platformlarından siliniyor. Neyse, tamam, ben de sustum. Sonunda "kötü adam" olacağım, kimse de esas derdimi anlamayacak!

***

Bakıyorum, bakıyorum ve bir kez daha anlıyorum... Günümüz insanının gözü kendini sevmek ve sevdirmekten ötesini görmüyor. Lakin, bunun yolu hep yalanlardan geçiyor. Anlıyorum, çünkü insanın kendini yalansız sevmesi gitgide zorlaşıyor. Önce bir "olmak" gerek ki, "olduğumuz halimiz"in sevilecek yanı bulunsun!

***

Kadıköy Çarşısı hala güzel macera... Önce Özcan Turşuları'nda acılı turşu tadımı, ardından Tatar Salim'de enfes döner. Ve közde kahveyle final...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA