Televizyon kanallarında, telefon konuşmalarına, mesajlaşmalara bakıyorum...
Hepimiz salgın sonrası günlerde dünyanın alacağı şekli konuşuyoruz.
Gelecek üzerine iddialaşanlar, çatışanlar, takım tutar gibi ayrışanlar, hepsi var.
Söylemesi de havalı...
Post-corona dünya...
***
Tamam!
Bunları elbette konuşmalıyız. Zaten o günler geldiğinde de harıl harıl tartışıyor olacağız.
Ama yaptığımız şey biraz da "
kaçış" değil mi?
Bugünden kaçış.
Başını öte yana çeviriş.
Sıkıntının yer değiştirmesi.
( Yani insan ruhunun en sıkı savunma mekanizmalarından biri; hani "replacement" dedikleri!)
Bir tür teselli arayışı hatta.
Ama
sadece ileriye bakmak bizi hemen bugünden
ileriye taşır mı?
***
Durdu işte dünya!
Bir
virüs tak diye durdurdu.
Belki virüs bahane, "
durdurulduk" demek daha doğrudur. Onu sonra anlayacağız ya da hiç bilemeyeceğiz.
Ama şu çok açık...
Dünya, ülkeler, ekonomiler, hayat, insanlar hiçbir dönemde böyle durmamış durdurulmamıştı.
Çok büyük savaşlar yaşadık geçen yüzyılda.
Büyük acılar çekildi.
Yine gelişen düzen hiç böyle "
garaja" çekilmemişti. Kaldı ki, savaşlar endüstriden gündelik hayata her şeye hız katar.
Oysa şimdi "
olmayacak şey" oluyor!
***
Sürekli artan biçimde hızlanan bir dünyadan şikayet edenler bile şimdi şaşkınlar.
Önce bunu tefekkür etmek zorundayız.
Bir de şu var...
Hep gelecek günler yerine biraz da geçmişe baksak, diyorum.
Keşke salgından hemen öncesine kadar ne haltlar ettiğimizi de konuşsak, tartışsak, dersler çıkarsak...
"
İleride kim kazanacak" diye hesap edip duruyoruz ya...
Biraz da...
Corona öncesinde...
Asla tartışmaya açmadığımız ekonomik modellerle, egemen düşünce kalıpları ve adalet anlayışıyla, vahşi hırs ve rekabete hiç engel koymayan ve gündelik hayatı "işletme"ye çeviren hayat algımızla
nasıl kaybettiğimizi tartışsak, doğru olmaz mı?
Yeni bir dünya olacaksa, bu hesaplaşmalardan sonra olur.
Yoksa
kaldığımız yerden kör, topal ilerlemeye
çalışırız.